Pages

30 Haziran 2014 Pazartesi

Kral Öldü: Saltanat Bitti!


2008’den bu yana düzenlenen üç büyük turnuvayı da kazanmayı başaran İspanya, Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda büyük bir hayal kırıklığına sebep olarak grup aşamasında turnuvaya veda etti...


Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası sürprizlere sahne olmaya devam ediyor. İtalya, İngiltere, Portekiz (!), Bosna Hersek gibi takımlar şimdiden turnuvaya veda ederken bu sürprizlerden en büyüğü hiç şüphesiz son şampiyon İspanya’nın 3 maçta sadece 3 puan alarak grup aşamasının ardından evine dönmesi oldu.

Aynı sistem ve oyuncularla Euro 2008′den bu yana “Bileği bükülmesi gereken takım” olarak öne çıkan İspanya’da teknik patron Vicente del Bosque’nin bildiği ve güvendiği isimlerden vazgeçmemesi, bu isimlerin sezon boyunca 65-70 maç forma giymesine rağmen Dünya Kupası’nda da İspanya’yı sırtlamaya çalışması, Brezilya’ya çağrılmayan isimler ve vasat savunma performansı gibi öne çıkan sebeplerden dolayı İspanya’nın erken havlu attığını söylemek mümkün.
Bireylerin altında ezilmek
Luis Aragones ile başlayan ve bugüne kadar devam eden süreçte İspanyolların çok ufak değişikliklerle sürdürdüğü bu başarı periyodunda sergilenen oyun tarzını ‘kontrolle’ ilişkilendirmek kesinlikle yanlış olmayacaktır. Özellikle Xavi gibi bir maestro sayesinde tempoyu ve bu sayede de oyunu kontrol eden İspanya, topu ayağında tutup zaman zaman sıkıcılığa varan bir sistemle de bugüne kadar istediğini almayı başarmıştı. Fakat bu sistemin sürdürülebilirliğini sağlayan isimlere bakıldığı zaman Xavi, Xabi Alonso, Fernando Torres, Casillas gibi isimlerin miatlarını doldurduğunu ve uzun sezon sonrası Brezilya’daki tempoyu kaldıramadığını söylemek de mümkün.
İspanya için en önemli unsur olan tempoyu doğrudan belirleyen Xavi ile başlamak gerekirse Euro 2012 yarı finalinden bir gün sonraya gitmek çok daha doğru olacaktır. Almanya galibiyetinin ardından Vicente del Bosque ve yardımcısı Toni Grande’yle özel bir görüşme yaparak İtalya maçının ardından emekli olacağını ve ameliyat olması gerektiğini açıklayan Xavi, o gün Vicente del Bosque tarafından ikna edilmişti. Bunun en büyük sebebi hiç şüphesiz o dönem Thiago Alcantara’nın henüz bugün ulaştığı seviyeye ulaşmaması, kısaca Xavi’nin alternatifsizliği olarak gösterilebilir. Çalıştığı tüm hocalar tarafından “Kontrol ve kusursuzluk manyağı” olarak tarif edilen Xavi’nin ise Euro 2012′den bu yana geçen 2 sene boyunca “Bıçak altına yatması gerekirken ameliyat olmamasından” ve bu ağırlığa rağmen yaşının bir hayli artmasından kaynaklanan sorunlarla boğuştuğu bilinen bir gerçek. Hala mücadele ettiği her turnuvada başarılı pas istatistiklerinde ilk 3′e oynamasına rağmen paslarının niteliği değişen Xavi’nin eskisine göre yaratıcılığını kaybettiği ve rakip kaleye daha uzak oynadığını söyleyebiliriz. Dahası eskisine nazaran fiziksel açıdan da çok daha kırılgan bir görüntüde. Bütün bu faktörlere alternatifsizliği – Thiago’nun sakatlığı – de eklenince İspanya’yı etkileyen en büyük faktörlerden biri oldu.
Turnuva öncesi oynanan hazırlık maçlarında Vicente del Bosque orta sahada tempo belirleyici ve oyun kurucu rolü için Santi Cazorla’yı denemiş ve Arsenalli oyuncu da oldukça başarılı olmuştu. Cazorla sezon boyunca sakatlıklarla boğuşsa da Del Bosque’nin “Sezon içinde yıpranmamış oyuncu her zaman turnuvalarda fayda sağlar” düsturundan ve hazırlık maçlarında sergilediği etkili oyundan dolayı zaman zaman Cazorla’nın denenmesi bekleniyordu. Del Bosque’nin pragmatizmi ve zamanında Xavi’yi ikna etmiş olmasından dolayı kendisini Xavi’yi oynatma yönünde zorunlu hissetmesi bu hamleyi tamamen ortadan kaldırdı. Hal böyle olunca da İspanya özellikle Hollanda maçında tempoyu kontrol etmesi ve artırması gereken anlarda Xavi’den istediği verimi alamadı. Şili maçında ise Xavi’nin oynatılmamasının yanı sıra tempo ayarlama görevinin bu işin adamı olmayan David Silva’ya verilmesi ise Del Bosque’nin bu konudaki ikinci büyük hatası oldu.
Xavi konusunda yaşanan benzer bir sorunun Diego Costa’da da yaşandığını söylemek mümkün. Vicente del Bosque, Diego Costa’yı “Oynayabilecek durumda olursan sen oynayacaksın” sözleriyle ikna etmiş ve başarılı santrforun Brezilya yerine İspanya formasını tercih etmesini sağlamıştı. Fakat Costa’nın sezon sonunda yaşadığı sakatlık, Real Madrid ile Barcelona maçlarında sakatlığından dolayı oynayamaması, dahası iyileşmeden formaya saldırması da İspanya’yı etkileyen ikinci bir unsur oldu. Costa’nın baskıdan dolayı “Ne durumda olursa olsun oynama isteği” bu noktada Vicente del Bosque’yi çaresiz bıraktı. Halbuki İspanyollar iki sene önce benzer bir problem yaşamış; 6 ay topa dokunmadıktan sonra Mayıs’ta antrenmanlara başlayan Villa, Del Bosque tarafından kadroya çağrılmış fakat tecrübeli santrfor “Fiziksel olarak hazır olmadığını”öne sürerek Del Bosque’ye kendisini kadroya almaması gerektiğini belirtmişti. Bu noktada Diego Costa’nın baskıdan dolayı bu kararı alamayarak takıma zarar verdiğini ve Del Bosque’nin de verdiği sözün altında ezilip bile bile %100 hazır olmayan bir oyuncuyu oynattığını söylemek gerçek. Dahası Del Bosque yine muhafazakarlığını konuşturup formsuz Torres’i kadroya çağırıp son derece formda olan Negredo’yu da dışarıda bırakınca kendi hamlelerini kısıtlayarak büyük bir hataya imza attı.
İspanya, Xavi ve Diego Costa’da yaşadığı problemin bir benzerini Real Madridli ikilide de yaşadı. Jose Mourinho’nun İspanya’daki son sezonunda Casillas’ı kesmesine rağmen Del Bosque o dönem için Casillas’a güvenmeye devam etmişti. Bunun altında yatan sebep ise hiç şüphesiz Casillas’ın çalışma azmi. Son 6 senede oynanan 3 büyük uluslararası turnuvada İspanya’nın maçlarının ardından kadronun tamamı gündüz izinli olurken akşam da sadece o maçta forma giymeyen isimler antrenmana katıldı. Bir istisna dışında: Iker Casillas! Çalışma konusunda İspanya kadrosundaki birçok isimden ayrılan Casillas’ın bu alışkanlığı ise hiç şüphesiz Del Bosque’yi aldattı.
Aslında bu noktada Valdes’in ve De Gea’nın da sakalığına değinmek gerek. Del Bosque, 2013/14 sezonunun başından itibaren kale için Valdes’i hazırlamaya başlamış ve milli maçlarda Barcelonalı eldiveni kullanmaya başlamıştı. Lâkin Valdes’in milli forma altında geçirdiği sakatlık Del Bosque’yi bu noktada hamle yapamaz hale getirdi. Turnuvanın ilk maçında Casillas’a güvense de Şili maçı öncesi İspanya basını Del Bosque’nin De Gea’yı tercih edeceğini yazmaya başlamıştı ki bir anda De Gea’nın sakatlığı patlak verdi. Böylelikle Del Bosque de Reina’yı düşünmeyince kaleyi yine Casillas korudu ve son 3 turnuvada sadece 6 gol yiyen Casillas iki maçta kalesinde toplam 7 gol görmüş oldu.
Xabi Alonso konusunda ise öncelikle şunu söylemek şart. Oyunun hücum yönünde saha görüşüyle, paslarıyla, sakinliğiyle hâlâ eşi zor bulunur bir isim. Fakat özellikle son 2-3 sezonda oyunun savunma yönünde son derece ciddi bir düşüşte. Özellikle İspanyol basını da iki sezondur bu konunun altını çizmekte ve Mart aylarının son döneminden itibaren Xabi’nin artık yoğun sezon temposunu kaldıramadığını yazmakta. Buna bir de Xabi’nin bu sezon geçirdiği sakatlık ve fiziksel açıdan bir seviye daha aşağı düşmesi de eklenince aslen bir savunma takımı olan İspanya’nın son derece önemli bir yara aldığını söylemek şart. Özellikle Atletico Madrid’de inanılmaz bir sezon geçiren ve takım yapısı itibarı ile de savunma yönüne son derece güçlü olan Koke ise Del Bosque’nin muhafazakarlığının kurbanı olan bir başka isimdi.
Savunma takımı!
İspanya için özellikle Del Bosque’nin 2008′de gelişinin ardından yanlış bir algı olduğunu söylemek şart. 2 turnuvada oynadığı toplam 13 maçta sadece 3 gol yiyen İspanya’da Xavi, Del Bosque, Xabi Alonso, Iniesta, Ramos, Pique, Capdevilla gibi isimler defalarca “İspanya’nın aslında hücum takımı olmadığını; aksine oyunu kontrol ederek istediğini elde eden başarılı bir savunma takımı olduğunu” belirtmişti. İspanya bu turnuvada ise topu tutamayarak bu özelliğini baştan kaybetti. Bir de üzerine savunma dörtlüsündeki hatalı seçimler ve formsuzluk da eklenince İspanya en büyük kozunu kaybetti.
Gerard Pique son 3 sezonda La Liga’da sakatlıklardan ve formsuzluktan dolayı 30 maç barajını aşamamasına rağmen Del Bosque’nin birincil tercihi oldu. Formsuz ve potansiyelinin çok altındaki Pique’nin yanında savunma – özellikle hamle zamanlaması – açısından zayıf Ramos da İspanya’yı aşağı çeken bir başka faktör oldu. Sol bekte son derece formda sezonlar geçiren Cesar Azpilicueta veya Alberto Moreno yerine ise yine vasat bir sezon geçiren ve geçen sezon La Liga’da sadece 15 maçta forma giyebilen Alba tercihi de savunmayı olumsuz anlamda etkiledi. Dahası sağ bekte de Del Bosque’nin muhafazakarlığından dolayı güvenmediği Juanfran’ın yerine sol bekten devşirme Azpilicueta da İspanya’yı etkiledi. Özellikle Alba oyunun savunma yönünde fazlasıyla aksayıp rakiplere boş alan bırakırken – özellikle Şili maçı – Azpilicueta da tam anlamıyla arada kaldı. Ne beklenen bindirmeleri yapıp oyunu genişleterek hücuma katkı verebildi ne de savunmada kendisinden istenenleri yerine getirebildi – özellikle Hollanda maçı.
Del Bosque devam edecek mi?
Dediğimiz gibi; Del Bosque’nin özellikle bu isimlerden vazgeçememesi ise İspanya’ya en fazla zarar veren faktör oldu. Açıkçası Del Bosque’nin oyuncuların altında ezildiğini söylemek mümkün ki İspanya’nın önünde bu açıdan son derece radikal bir örnek de mevcuttu. 2006 Dünya Kupası’nda oynanan İspanya-Tunus maçının ardından Raul’un sergilediği gol sevincinin ardından – Salgado ve Canizares gibi isimlerle sevincini paylaşıp kadronun yeni isimlerine ve Aragones’in yüzüne bile bakmamıştı -takımın taktiksel ve iç yapısını değiştireceğini söyleyen Aragones tecrübeli oyuncuyu hem oyun olarak takıma uymadığı hem de liderlik olarak istediği profilde olmadığı için kesmişti. Raul’un kesilmesinin ardından İspanya, Euro 2008 elemelerine kötü bir başlangıç yapınca da bütün oklar Aragones’in üzerine çevrilmiş, hatta tecrübeli hoca RTE’deki “Tengo pregunta para usted” (Size bir sorum var) programına deyim yerindeyse sırf linç edilmek üzere çıkarılmıştı. Fakat o dönem geri adım atmayan Aragones – ve doğal olarak da İspanya – uzun vadede kazanmıştı. Aragones’in varisi Del Bosque ise kesinlikle aynı kararlılığı gösteremedi. Fakat şunu da unutmamak şart: Del Bosque kadroda revizyona gidip başarısız olsaydı “Neden başarısı kanıtlanmış kadroyu bozdun” eleştirilerine nasıl tepki verecekti?
Şimdi İspanya’nın en fazla merak ettiği konu şu: İspanya geç kaldığı revizyonu Del Bosque ile mi Del Bosque olmadan mı yapacak? Açıkçası Del Bosque’nin kişiliği ve tercihleri değerlendirilince bu geçişin Del Bosque ile biraz sancılı olabileceğini söylemekte beis yok. Fakat Del Bosque’nin sözleşmesinin 2016′ya kadar sürmesi, 1988′den bu yana İspanya Futbol Federasyonu’nun başında bulunan ve istikrar temasından yola çıkarak hocalarının tamamına her zaman destek olan – en büyük örnekleri Aragones ve Javier Clemente -Ángel María Villar’ın da Del Bosque’yi göndermeyeceğini tahmin etmek zor değil. Her ne kadar federasyon kanadı “Del Bosque’nin arkasında olduğunu belirtip yine de turnuva dönüşü Madrid’e bir görüşme yapılacağını” belirtse de Del Bosque büyük ihtimalle göreve devam edecektir. Takımdaki revizyon ise Del Bosque’ye rağmen muhtemelen radikal bir biçimde gelişecektir ki zaten gelişmezse İspanya’nın zirveye uzun bir süre veda edebileceğini söylemek yanlış olmaz.

0 yorum:

Yorum Gönder