Pages

5 Şubat 2014 Çarşamba

İKON: Edwin van der Sar


O, her futbolcunun rüyasını süsleyecek şekilde 40 yaşında, Şampiyonlar Ligi finaliyle futbola veda etti. Peki romantiklerin dediği gibi fazla mı sıradandı, yoksa duygularından arınmış bir dahi miydi?
İKON: Edwin van der Sar
Van der Sar’ın adını ilk kez bir kumar masasında duyan ve ardından onu efsane takımın neferlerinden birine dönüştüren Louis van Gaal, bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce Hollandalı kaleci için “Fabrikasyon” benzetmesi yapmıştı. “Bu söylediğim Van der Sar’ın pek hoşuna gitmeyebilir ama dünyadaki kalecilerin çoğu doğal yetenekleriyle ön planda” diyordu Van Gaal. Acaba kendi yetiştirdiği bu kaleciden memnun değil miydi? Tam tersine; aslında onun tüm dünyadaki kaleciler için rol model olduğunu vurgulamaya çalışıyordu.

“Van der Sar, altyapı yıllarında bir kaleci haline dönüştürüldü. Benim felsefem beyne antrenman yaptırmaktır. İşte Van der Sar’ın neden bu kadar uzun süre futbol oynadığının sırrı burada. O, her zaman beynini kullanıyor” diye devam ediyordu Hollandalı teknik direktör. Eğer Van der Sar, “fabrikasyon” benzetmesine kızdıysa hakkında söylenen son sözleri duyduktan sonra bir miktar memnun olmuştur.
Kariyeri boyunca hiçbir zaman skandallarıyla, sansasyonlarıyla gündeme gelmeyen Hollandalı kaleci, magazin basınına sadece bir kez malzeme oldu; onun başlığı da “Van der Sar, beyin kanaması geçiren karısının başında sabahlıyor”şeklindeydi. Bir ikon söz konusu olduğunda böyle bir profil kimilerine sıkıcı gelebilir. Zaten Van der Sar da biyografisini yazmak isteyen bir yazara şöyle cevap vermişti: “Üzgünüm. Benim yaşantım pek rock’n’roll tarzı değil. Hikâye bulmakta zorlanabilirsin.” Oysa kariyerindeki başarıları ve rekorları alt alta yazmak bile onun biyografi kitabının hatrı sayılır bir bölümünü doldurmak için yeterli.
1989 yılıydı ve Ajax teknik direktörü Van Gaal, küçük bir balıkçı kasabasının takımı Noordwijk’in genç takım antrenörü Ruud Bröring’le, sık sık yaptığı gibi o akşam yine iskambil oynuyordu. Oyunun bir yerinde “Bana kaleci lazım” dedi Van Gaal. Bröring’in aklında hazırda tuttuğu bir isim vardı: Edwin van der Sar… Ama Van Gaal’in kapısını çalan tek aday o değildi.
Diğer adaylar arasında Edwin’den daha iyi top çıkaran kaleciler vardı ama Ajax’ın hocasına Van der Sar gibi oyunu iyi okuyan, kale çizgisiyle defans blokunun arasında kalan 20 metrelik alanı bir defans oyuncusu gibi kullanabilen biri lazımdı. Belki de Johann Cruyff ve Rinus Michels’in 1974 Dünya Kupası’nda Jan Jongbloed isimli şansız şöhretsiz kaleciye şans vermelerinden ilham almıştı.
“Bu söylediğim Van der Sar’ın pek hoşuna gitmeyebilir ama dünyadaki kalecilerin çoğu doğal yetenekleriyle ön planda” Louis van Gaal
Van der Sar, hem defansta hem de ofansta Danny Blind, Frank de Boer ve Michael Reizeger’le uyum içinde olacak kaleciye dönüşmek için, iki yıl boyunca günde çift idman yaptı. O dönemde Ajax’ın birinci kalecisi Stanley Menzo, Van Gaal’in verdiği görevleri başarıyla yerine getiriyordu. Avrupa’da kazanılan kupalarda ve lig şampiyonlukları yaşayan kadroda önemli oyunculardan biriydi. Ancak 1992-93 sezonunda işler onun için pek iyi gitmedi. Sezon boyunca sergilediği kötü performansın bedelini UEFA Kupası çeyrek finalindeki bardağı taşıran facianın ardından ödedi.
Auxerre ile oynanan maçta Ajax 4-2 mağlup olurken Menzo kendi kalesine attığı golün yanı sıra bir de hatalı gol yiyince bir anda gözden düştü. 23 yaşındaki Van der Sar, o günden sonra giydiği eldivenlerini bir daha hiç çıkarmadı; Menzo’yu ise kör kuyularda merdivensiz bıraktı.
Ajax’ta elde ettiği başarılar genç bir kaleci için oldukça büyüleyiciydi. 1994-95 sezonunda Hollanda temsilcisi, Milan’la üç kez karşılaştı ve 25 yaşındaki Van der Sar bu maçların hiçbirinde gol yemedi. Marco Simone’nin şutunu çıkardığı an ise hafızalardan silinmedi.Van der Sar’ın bu performansı Ajax’ı sezonu Avrupa Şampiyonu olarak tamamlamasında kilit rol oynayan etkenlerden biriydi. 1996 yılında ise takım tekrar finale yükseldi, ancak penaltı atışları sonucunda tarihindeki beşinci şampiyonluğun kıyısından döndü.
1999 yılında 29 yaşından gün aldığında Van der Sar için artık bavul hazırlamanın zamanı gelmişti. Soluğu Juventus’ta aldı. Aslında Van der Sar, Juventus’ta forma giydiği iki sezonda da Serie A’nın en az gol yiyen kalecisi olmuştu. Ama Juventus, şampiyonluğu iki ayrı Roma temsilcisine (sırasıyla Lazio ve Roma) kaptırınca kurbanlardan biri olarak hedef tahtasında yerini aldı.
2000-01 sezonunda şampiyonluk yarışının kilit maçında Roma’dan yediği golün ardından basın ona “Elleri yağlı kaleci” benzetmesini bile yakıştırdı. İtalyan basınının saldırısı altında Hollandalı kaleci, kendine güvenini iyiden iyiye yitirmişti.
2001-02 sezonu öncesi bavulunu topladı ve soluğu İngiltere’de aldı. Kararının sonuna kadar arkasındaydı:
“Almanya, Hollanda ve İngiltere’den beni transfer etmek isteyen başka kulüpler de vardı ama Fulham gerçekten aralarında en çok isteyeniydi”
İlk sezonunda Fulham ligi 13’üncü sırada bitirmişti. Hollanda 2002 Dünya Kupası’na katılamayınca Van der Sar biraz sahnenin dışında kaldı. Ama buna pek aldırış etmeden işini yapmaya devam ederek dört yıllık kontratını bitirene kadar Londra’dan dışarıya adımını atmadı. Fulham onun için Juventus sonrası bir rehabilitasyon merkezi görevini de gördü.
Fulham’la olan sözleşmesinin sonu geldiğinde nihayet büyük buluşma gerçekleşti. Sir Alex Ferguson, 1999’da Juventus’a, 2001’de ise Fulham’a kaptırdığı Van der Sar’a 2006 yılında nihayet United formasını giydirdi. İskoç teknik direktör, Schmeichel’in ardından 1999-2006 yılları arasında 10’a yakın kaleci denemişti ve artık kafayı yemek üzereydi. Neyse ki, Van der Sar imdadına yetişti. Ve transferin gerçekleştiği günlerde “Schmeichel’ın boşluğunu doldurabilecek mi?” diye soranlar, beş yılın ardından Danimarkalının adının yanına Van der Sar’ı da ekleyeceklerdi.
Manchester’da beş sezonda dört lig şampiyonluğu, bir Lig Kupası, üç FA Cup, bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, bir FIFA Dünya Kulüpler Kupası, üç kez Avrupa’nın En İyi Kalecisi ödülü… Alex Ferguson, Van der Sar’ı daha önce transfer etmediği için pişman olduğunu söylemekte galiba fazlasıyla haklı.
Van Gaal de haklı… Van der Sar, kariyeri boyunca futbolda aklın nasıl kullanılacağının en iyi örneklerini sergiledi. “Beyne antrenman yaptırmak” neymiş onu gösterdi. Yargılarını yeniden gözden geçirdi, hatalarının üzerine gitti ve araştırmaktan hiç geri durmadı.
Kariyerinin erken yıllarında Ajax ile 1996 Şampiyonlar Ligi finalinde penaltı atışları takımının ipini çekmişti. Aynı yıl, Euro 96 çeyrek finalinde benzer bir kabus yaşadı. 1998 Dünya Kupası ve Euro 2000 yarı finalleri de karabasan gibi peşini bırakmıyordu. Tüm bu turnuvalarda penaltı atışlarında başarısız olmuştu ve takımına faydalı olamadığı duygusu içini  kemiriyordu.
Aslında o günlerde Van der Sar için penaltı atışları tamamen şansa bağlıydı. Ama daha sonra bu düşüncesi değişti. Hollanda formasıyla Euro 88’in, PSV formasıyla ise 1988 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinin penaltı atışları kahramanı Van Breukelen’e kulak verdi ve 2008 Şampiyonlar Ligi finalinde Anelka’nın vuruşunu kurtararak penaltılardaki makus talihini tersine çevirdi.
Van der Sar, futbolu bırakmadan üç ay önce, nisan ayında yaptığı açıklamada bile öğrenmeye devam ettiğini söylüyordu. “Sadece maçlarda değil, antrenmanlarda bile öğrenmeye devam ediyorum. Sahada olduğunuz her an ayaklarınız yere sağlam basmalı ve meydana gelebilecek her olay karşısında hazırlıklı olmalısınız.” Bunları söylerken futbolu bırakacağının kararını çoktan vermişti. Ama kafasında hâlâ gelişim vardı.
Kulüp takımlarındaki bu başarılarına rağmen 130 kez formasını giydiği (bu bir rekor) milli takımda bir türlü kupa kazanamadı. “İçimde kalan tek ukde bu” diyor Van der Sar. Ama bir taraftan bunun normal olduğunu söylüyor.
“Hollanda küçük bir ülke. Yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışıyoruz ama kariyerim boyunca bir kupa kazanacak kadar iyisini yapamadık.”
Manchester’da futbol dünyasının gözünde yeniden en iyi kaleciler arasında gösterilmeye başlamıştı ki, 2009 yılının aralık ayında başarılı kalecinin kapısını talihsiz bir olay çaldı. Noele iki gün kala Van der Sar’ın karısı Annemarie, Hollanda’daki evinde beyin kanaması geçirince Hollandalı kalecinin dünyası karardı. Günlerce karısının başında refakatçi olarak kaldı.
Alex Ferguson da Van der Sar’ın süresiz olarak izinli olduğunu açıklayarak destek verdi. Bu süreçte Van der Sar’ın çocukları Joe ve Lynn ile akrabaları ilgilendi. Neyse ki, Annemarie beyin kanamasının verdiği hasarı çabuk atlattı. Van der Sar, Manchester’daki işine döndüğünde formundan hiçbir şey kaybetmemiş gibi görünüyordu.
vds4Elbette son maçında Barcelona karşısında kazanarak bitirmek isterdi, ama bunu pek de dert etmedi. “Barcelona maçı, çok şeyi bir anda düşündüğüm bir maç oldu. Elbette kaybetmek hoş değil. Hayal kırıklığına uğradım ama hayat böyle. Şimdi, zamanım geldi ve futbolu bırakıyorum. Duygusallığa lüzum yok” diyordu duygularını ifade ederken.
Zaten hiçbir zaman duygusal olmadı ki… Onun dünyasında futbol romantizmine yer yoktu. Sadece işini yaptı, sorumluluğunu yerine getirdi. Bu içinde bulunduğu durumu duygusal cümlelerle süsleyip vakit kaybetmek yerine, rakibin topa hangi açıdan vurabileceğini hesaplamaya ya da takım arkadaşlarının nerede konumlandıklarını gözlemlemeye çalıştı. Ve bunu gerçekten kusursuza yakın yaptı.
Futbol bıraktıktan sonra da futbol dünyasının içinde olsa bile sıradan biri olarak hayatına devam ediyor. Ferguson’un dediği gibi önce biraz dinlendi, golf oynadı… Şimdi  anılarını kitaplaştıracak ve ailesine biraz daha fazla zaman ayıracak. Sonra büyük olaslıkla antrenörlük için kollarını sıvayacak.
Takım arkadaşı Vidiç’in dediği gibi 41 yaşına kadar kazanan tarafta aynı standartlarda oynamak, futbola Şampiyonlar Ligi finaliyle veda etmek istisnai bir durum. Ve evet, Edwin van der Sar istisnai bir oyuncu.

0 yorum:

Yorum Gönder