Pages

7 Şubat 2014 Cuma

Son Kral: İlhan Mansız

kapak
Beşiktaş’tan, memleketten, hatta kısa da olsa dünyadan bir zamanlar İlhan Mansız adında bir yıldız geçti. Ancak onun yıldızlığı, yeteneklerinden daha çok karakteriyle parlıyordu.
Yıllardan 1999, aylardan Nisan… Beşiktaş, Dolmabahçe’de Samsunspor ile karşılaşıyor. Ertuğrul, Oktay, Şifo, Amokachi… Hava hafif yağmurlu, soğuk, sokaklar çamur. Ama Beşiktaşlıyı tribünlere çekmek için bolca neden var. Zaten rivayetlere göre Beşiktaş severdi böyle havaları. Çamura bulanınca o forma, başka bir güzel olurdu. Sahada Balıkçı Mehmet’in Beşiktaş’ından izler vardı. Hani o maç boyunca bastırmaktan ‘Kartal’ lakabına alan Beşiktaş… Ama top bir türlü girmiyordu. Kaleci Allum’u geçse, stoper Ercan uçup köşeden çıkarıyordu! Evet… Erol Ersoy’un çizgide topun elle kesilmesini es geçtiği meşhur maç.
Samsunspor maçın çoğunluğunda sadece savunma yapmıştı, hele de takım 10 kişi kalınca… Son 15 dakikada bir genç girmişti oyuna, 17 numaralı formasıyla. Amacı, ileride top tutup, pres yapıp, takıma biraz zaman kazandırmaktı. Heyecanlıydı, istekliydi de… Ama rüzgârdan savruluyordu, topu kapsa dahi birkaç saniye sonra çimlere yapışıyordu. Ve o genç, bundan sadece üç yıl sonra yine aynı forma numarasıyla Dünya Kupası’nda sahne alacaktı. Hatta Roberto Carlos’un üstünden topukla çalım atıp, utancından faul yaptıracak; attığı altın golle ülkenin görüp görebileceği en başarılı dereceye taşıyacaktı. Üç sene, bunca gelişim için çok kısaydı hatta imkânsızdı. Çünkü o, her omuz yediğinde yer çekimi kuvvetini ispatladığı dönemde 23 yaşındaydı. Geç kalmış gibiydi. Ama atladığımız bir şey… O, sıradan biri değildi. İlhan Mansız’dı!
Çizgi roman santrforu
ilh3Bir forvet düşünün. Hem güçlü olsun, topu aldığında stoperlerle boğuşabilsin. Sırtı dönükken ona pası atan, topu tekrar geri alabilsin. Ama aynı zamanda golcülüğünü de unutmasın. Hem ayak içini çalıştırsın hem de yeri geldiği vakit, hareketli topla çok sert şutlar atabilsin. Saha dışında marjinal olsun. Saha içinde karizma… O forma, onda başka şekilde dursun. Kısacası, bir çizgi roman karakteri gibi santrfor olsun. İlhan Mansız, böyle bir oyuncuydu. Dünya futbolunda çok kısa görünmesine rağmen ikon olmayı başarmış, Uzak Doğu’dan uçak dolusu turisti Beşiktaş maçlarına çekmişti. O zamanlar çok normal gözüküyordu. Ama bunun pek olağan şey olmadığını, geçen yıllar gösterecekti.
Beşiktaş’a imza atarken, o kalem aynı zamanda ‘büyük takım sendromu, uyum sorunu, baskı altında kalma’ ve benzeri klişelerin de üzerini çiziyordu. Çünkü İlhan, büyük bir oyuncuydu. Yeteneklerinin bile çok üzerinde, sağlam karaktere sahipti. Daha ilk yılında, takımda da ona mermi değil pas atabilecek belki de tek oyuncunun Tümer olmasına rağmen gol kralı oldu. Oysa Beşiktaş’ta krallık, pek ulaşılabilen bir şey değildi. Daha önce bu forma altında bunu iki isim başarmıştı zaten: Güven Önüt ve Feyyaz Uçar. Sonrasında Beşiktaş’ta ne yirmi golü geçen oldu, ne de krallık yarışında adından söz ettiren.
Dört mevsimi yaşayan golcü
Aslında onun attığı gollerin altında yatan güzellik, sayısına nazaran çok çeşitli hallerde atılmış olması. Sakatlıklarla boğuştuğu yıllarda zaten adedi azalmıştı ama verdiği tat hep aynıydı. Her bir golü ayrı incelik, ayrı yetenek kokardı. Senegal’e altın golü atarken bazen sadece ‘dokunması’ gerekirdi, onu yapardı. Bazen de 25-30 metreden öyle bir füze çıkarırdı ki şut sesiyle topun filelerle buluştuğu andaki muhteşem sesi aynı anda duyardık. O gol sevinçlerini, hırsıyla harmanlayıp dışarı taşırırdı kimi zaman. Korner direğini tekmelediği bile olmuştu ama o yapınca itici gözükmüyordu. Aksine, işin sonunda o direğe tekme atınca, işte o zaman gol sayılması gerekiyordu sanki…
Biraz sakatlıkların etkisi, biraz da futbolun kapıya dayanan ‘pazarlamacı’ karakteri sebebiyle; geç ama çok hızlı tırmandığı merdivenlerden, çok erken ve yine çok hızlı inmeye başladı. Ve bir gün, kendi tabiriyle “Tekrardan Beşiktaş’ta forma giyemeyeceğini anlayınca” futbolu bıraktı. Zamanla futbolu da, Beşiktaş’ı da çok özleyecek olsa da İnönü’ye pek uğramadı. Katıldığı bir televizyon programında, ona bunun nedenini sordular. İlhan’ın cevabı şuydu; “Bazen sahada takım kötü oynar, taraftarlar da yüzünü bizim gibi eski oyunculara dönebilir. Sahaya tepkilerini öyle gösterir. Ben o şekilde bir şeye sebebiyet vermek istemiyorum.” Çok ince bir düşünce gibi geliyor değil mi? Evet, öyleydi İlhan Mansız. Sırtında 26 yazan forması, onun şaşalı oyunculuğunun bir sembolüydü. Ama bazen o formanın altından, hatalı gol yiyen arkadaşının, Fevzi’nin adı da çıkabilirdi. Memleketin havalanmayı en çok eden ama içindeki mütevazı çocuğun her zaman baskın çıktığı bir yıldızıydı.

0 yorum:

Yorum Gönder