Pages

1 Mart 2014 Cumartesi

İKON: David Beckham

Futbol dünyasının süper yıldızı Beckham, futbol yetenekleri çok üst düzey olan bir futbolcu muydu, yoksa karizması ve basının ona olan ilgisi sebebiyle ikona dönüşmüş bir medya mıknatısı mı?Soccer - Carling Premier League - Manchester United v Liverpool
"Londra’da eylülün başları, hava yine gri, hiç eksik olmayan yağmur da yine formunda… Ted ve Sandra çifti heyecanlı. Ailenin en küçük ferdi okula başlayacak. Chase Lane İlkokulu, her zaman olduğu gibi bir koşuşturmaca içinde. Yeni yetmeler sınıflarına girdi. Öğretmen, herkesle tek tek tanışıp aynı soruyu soruyor: “Büyüyünce ne olacaksın?” Sıra, sarışın, yerinde duramayan sınıfın en göze batan tiplerinden birine geliyor: “Futbolcu olacağım!” Öğretmen biraz sinirlenir gibi oluyor: “Ben gerçekten ne olacağını sordum!” Ufaklık bir kez daha cevaplıyor: “Futbolcu!”


Aslında küçük David, tüm hayatını başarmaya inanmış insanlar gibi daha o zamanlarda içinde taşıdığı “inanç”la ne denli büyük işler başarabileceğinin sinyallerini veriyordu. Sade bir David’likten bir marka olacağı “David Beckham”lığa uzanan yolun başlangıcı böyle olacaktı.
Babası yarı profesyonel olarak futbol oynarken, onu izlemekten keyif alarak futbola ilgi duymaya başladı David. Ridgeway Park’ta bıkmadan usanmadan futbol oynadığı sorada, babası artık onun antrenörlüğünü yapmak için futbolu bırakma kararı aldı. Daha sonra birlikte hava kararıncaya dek şut antrenmanları yapmaya başladılar. Beckham zorlanıyordu ancak tek düşüncesinin futbol oynamak olması, bundan bile keyif almasını sağlıyordu. Raket gibi kullandığı sağ ayağı, bitmek tükenmeyen enerjisi, oyunu öğrenme arzusu ve antrenman devamlılığı sayesinde kısa sürede ilgi odağı oldu.
“Tüm kariyerimin mimarı” dediği Sir Alex Ferguson’la tanışıklığı ise 14 yaşında olacaktı.“Rüyalar Tiyatrosu”nu adeta onun evi yapacak İskoç adam, David’in yeteneğini Brimsdown Rovers’ta oynarken fark etti. Kulübe onu kazandırırken çekilen fotoğraf, bugün de hâlâ futbol tarihinin önemli kareleri arasında yer alıyor.

O imzadan sonra ilk iş, kendisine sinirlenen öğretmenine bir mektup kaleme aldı David Beckham: “Manchester United altyapısında oynamaya başladım. Çok kararlıyım, bir gün A takımda forma giyeceğim…” Ve kısa süre içinde takım arkadaşları Gary Neville ve Paul Scholes ile birlikte genç takımda etkili olmaya başladı. Çalışmaktan bıkmayan, maçlarda en çok koşan oyuncu olan David için artık hayallerine kavuşma zamanıydı. Sir Alex, A takım için yeterli süreyi doldurduğuna inandığı bu çocuğu, profesyonel yaptı. Beckham, artık çocukluk hayalini gerçekleştirmişti. Yeni bir mektup yazmanın zamanı gelmişti: “Artık 2 bin sterlin kazanan bir futbolcu oldum…”
A takımın bir parçası haline gelen David, merakla ve heyecanla ilk maçına çıkacağı günü bekliyordu. Bir, iki maçta kulübeye alındığı olsa da henüz o fırsat ayağına gelmemiş, “kırmızı” formayı terletememişti. 1994′te bir gün, antrenman sonrası yorgun argın gazetelere bakarken, Ferguson’un Avrupa futbolunu tanımaları için bazı oyunculara fırsat vereceğini söylediği haberini okudu. Kadro açıklanmış, Beckham’ın ağzı kulaklarına varmıştı. Rakip ise Galatasaray‘dı!
“Maça bir fikrim olmadan çıkmıştım” sözleriyle anlatıyordu yaşadığı heyecanı. “Stretford End’in (Old Trafford batı tribünü) önünde top bana geldi. Kendi kendime dediğim şey şuydu: ‘Eğer topu kontrol edebilirsem bir şeyler olabilir.’ Şutu çekerken top tam ayağıma oturmamıştı ama bir şekilde kaleye girmişti. Topu tutmak için anlamsızca koşuyordum. Beni ilk yakalayan Eric Cantona oldu. Heyecandan ona öyle bir sarılmıştım ki benden kurtulmak için büyük bir çaba sarf etti.”
90’ların başında, şimdiki 4-3-3 modasının yerinde o zamanlar bir klasik olarak 4-4-2 yer alıyordu. 4-4-2’de bir kanat oyuncusunun gereksinim duydukları şeyler Beckham’da mevcuttu: Gerektiğinde orta sahadan uzun topla forveti gol pozisyonuna sokması, çizgiye inerek orta yapabilmesi ve dripling yeteneği… Beckham, bir süre Manchester United’ın şimdiki hocası David Moyes ile birlikte, kiralandığı Preston’da oynadı. Döndüğünde ise artık hazırdı.
Giggs-Keane-Scholes-Beckham… Bu, futbol tarihinin gördüğü en unutulmaz dörtlülerden biri olacaktı. Başarılı oyunu ona milli takım kapısını da açacaktı. İlk kez Moldova karşısında 1996’da giydiği milli formada, kaptanlığa kadar yükseldi ancak bu hiç de kolay olmadı.
Hayatını değiştirecek kadın Victoria’yı ilk görüşü de bir milli takım kampındayken olacaktı. Ekranda “Spice Girls”ün klibi dönerken Beckham adeta vurulmuştu. Bir Chelsea maçı öncesinde Spice Girls’ün üç üyesinden ikisinin maça geleceğinin haberini almıştı ama hangilerinin geleceği konusunda bir fikri yoktu. Menajerinin yanında onu gördüğünde sevinmişti ancak dudaklarından sadece “Merhaba ben David” sözleri dökülebilmişti. Manchester United maçı öncesi bir kez daha karşılaştıklarında Beckham lafı, geveleyerek de olsa bir akşam yemeğine davet etmeye getirebildi. Ancak Spice Girls ABD’ye uçacağı için bu davet yanıtsız kalacaktı. Birbirlerinin numaralarını alıp daha sonra görüşmek üzere ayrıldılar. Beckham, Victoria’nın telefon numarasını yazdığı kâğıdı eve gidene kadar düşürüp düşürmediği için kontrol etti. Eve gidince de kaybolmaması için bu numarayı bir düzine kâğıda yazıp farklı odalara koydu!
7 Numara… 1997 yılında Eric Cantona emekliliğini açıkladığında, Manchester United için en önemli forma numarası 7 boşa çıktı. Ferguson ise fazla düşünmeden onu Beckham’a verdi. “Kırmızı Şeytanlar”ın 7 numaralı efsanesi Best, onun için “Sol ayağı ile şut çekemiyor, kafa vuruşu yapamıyor, rakipten top kapamıyor, çok da fazla gol atmıyor. Bunların haricinde fena değil” dese de çoğu United’lı Beckham’ın 7 numaranın hakkını verdiği görüşünde.
1998’de milli takımla ilk turnuvasında, ikinci turda Arjantinli Diego Simeone’ye yaptığı hareket sonrası kırmızı kart görüp, İngiltere’nin de elenmesiyle adeta vatan haini ilan edilmişti. Gazetelerde “10 kahraman aslan ve 1 aptal adam” manşetleri atılırken kaderin garip bir cilvesi olarak da hikâyesindeki öğretmen, Beckham’ın kırmızı kart gördüğü bu gecede hayatını kaybediyordu.

Beckham, kabus günlerin ardından 1999 senesinde o meşhur Şampiyonlar Ligi finalinde köşe vuruşlarını kullanan adam olarak tarihe geçiyordu. Kazanılan lig şampiyonluklarının yanı sıra kulüpler düzeyindeki en büyük kupanın da alınması kariyerinin en önemli adımlarından biri olarak göze çarpıyordu. Kendi takımının en önemli parçalarından biriyken, milli takım kariyerinde ise 1998’den kalma o kötü intiba hâlâ duruyordu.

Bu izleriyse 2002 yılında silecekti. Dünya Kupası için grup elemelerinde son maç oynanırken, turnuvaya direkt gitmek için İngiltere’ye Yunanistan karşısında beraberlik bile yetiyordu. Ancak uzatma bölümlerine gelindiğinde skor tabelası 2-1’lik Yunanistan galibiyetini yazıyordu. Televizyon başında ve stadyumda gergin suratlar, 30 metreden kazanılmış frikiğin başına geçmiş bir Beckham… Küçükken parkta ceza sahası dışından çektiği şutların direği bulması hâlinde babasının verdiği ekstradan 50 peni muhtemelen o an aklında yok ama sırtını sıvazlaması en büyük yardımcısı. Topu çime koyup kaleye son bir kez bakıyor, yanındaki Sheringham ve Scholes’a aldırmadan sadece odaklanıyor, topun çevresinde yalnız kalıyor. Ellerini beline koyup hakemin düdüğü çalmasını bekliyor sonra topa geliyor… Ve en iyi bildiği işi yapıyor! Maçı anlatan İngiliz spiker bile sadece“İnanamıyorum, İngiltere Dünya Kupası’nda” diyebiliyor. Gol sevincinde yüzündeki ifadede sadece milli takımı turnuvaya götüren bir kaptan değil, geçmişteki yılların acısını hüznünü tek seferde geride bırakmış bir insan yatıyordu. O günden sonra Beckham, İngilizler ve medya tarafından “kahraman” olarak lanse edilirken kötü ünü de böylece üstünden atmış oluyordu.
İşte o gol... (yazıya tıklamanız yeterli)
Manchester United’dan ayrılma nedeni olaraksa kulaktan kulağa bir hikâye dolaşır. Manchester’daki kariyeri hızla tepeye doğru ilerlerken Old Trafford’da Arsenal’e 2-0 kaybettikleri bir FA Cup maçı sonrası teknik direktör Ferguson soyunma odasına sinirli bir şekilde ve hızlı adımlarla yürür. Soyunma odasında oyuncularına ateş püskürürken bir anda kontrolünü kaybeder ve eline geçirdiği bir kramponu rastgele fırlatır. O krampon süzülür ve Beckham’ın sol kaşını açar. “Sol gözümün üstünde bir acı hissettim” diye anlatacaktı bu olayı Beckham daha sonra. “Elimi kaşımın üstüne koydum, kan akıyordu. Elim ayağım boşaldı, kontrolümü kaybettim. Giggsy beni tuttu, sonra Gary ve Ruud yardımıma koştu. Sanki gangster filminden bir sahne gibiydi.”
Beckham bu olaydan birkaç ay sonra 37,5 milyon euro karşılığında Real Madrid’in yolunu tuttu. Real Madrid’in yıldızlardan bir takım kurmayı hedefleyen başkanı Florentino Perez’in en büyük transferlerinden biri olan Beckham, burada Michael Jordan’dan etkilenerek 23 numaralı formayı seçti. Bu forma sadece 24 saat içinde 7 bin sattı. Manchester’da kazandığı 15 kupanın ardından Madrid’de kaldığı dört yılda sadece bir kez lig ve bir kez de Süper Kupa sevinci yaşadı. Ronaldo, Figo, Guti, Raul, Zidane, Roberto Carlos gibi yıldızlarla beraber oynadığı için tek adam değildi ve takımda fazla yıldız olduğu için pek de sivrilemiyordu.
Real Madrid’deki sezonunda yaptığı büyük katkıyla kazanılan şampiyonluğun ardından eşi Victoria’nın da isteğiyle farklı bir seçim yapacaktı. Beckham’ın bir sonraki kariyer adımı futboldan ziyade bir hayatı ihya etmeye benziyordu. Çünkü tüm kariyerinde kazandığı paranın daha fazlasını bir seferde Amerika’da Los Angeles Galaxy’de kazanacaktı: Beş yıl için 250 milyon dolar!
Amerika’da futbola verilen aralarda iki sene üst üste tatil yapmadan Milan’a kiralık gitti. Bir hedefi vardı; 2010 Dünya Kupası’nda oynamak! İtalya günlerinde, kaderin garip bir cilvesi olarak da Milan’ın Şampiyonlar Ligi rakiplerinden biri Manchester United’dı. Maça yedek başlarken sonradan oyuna girmesi için yanan ışıklı tabela dördüncü hakemin ellerinden yükselirken Old Trafford’da “Tek Beckham, sadece tek bir Beckham var” sesleriyle birlikte müthiş bir alkış tufanı kopuyordu. Manchester United, Milan’ı farklı mağlup ediyordu belki ama United’lı taraftarlar sadece galibiyeti değil, aynı zamanda bir efsanenin evine dönüşünü de kutluyordu.
Ancak o günden sonra işler pek de istediği gibi gitmedi. Dünya Kupası kadrosunda yer almak için geldiği Milan’da aşil tendonunu koparınca altı ay sahalardan uzak kaldı ve turnuva kadrosunda yer alamadı. Capello’nun özel isteğiyle milli takımın teknik kadrosuna dahil edildi ama bu ona teselliden fazlası olmadı.
Beckham artık kariyerinin sonuna geldiğinde 2012′de iki şampiyonluk yaşadıktan sonra Los Angeles Galaxy kariyerine son verip, transferin son gününde Paris Saint Germain’e imza attı. 38 yaşında olmasına rağmen takıma katkı sağlayabilecek yetenekte ve formdaydı. Mütevazılığı, Zlatan Ibrahimovic’in bile saygısını kazandı! Takım otobüsüne ilk kez bindiğinde her arkadaşına tek tek “Burası senin yerin mi? Kalkabilirim” diye sorması, bu özelliğinin en güzel örneklerinden biriydi. Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Barcelona’ya yenilmeden elendikleri çeyrek final maçlarında da iyi işler yapan Beckham, takımının lig şampiyonu olmasına da yardım etti.
 Beckham, kariyeri yükselişe geçtikten sonraki kalan bütün kariyeri boyunca hiçbir zaman sadece bir futbolcu olarak kalmadı. Yaptığı milyon dolarlık reklam anlaşmaları, eşi Victoria ile olan evlilikleri… “Lütfen sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakın” demesi için bir GSM operatörünün ona tam 30 milyon dolar vermesi gibi örnekler varken şüphesiz ki medyatikliğin futbolunun önüne geçtiğini düşünenlerin sayısı azımsanamayacak kadar çok oldu. Maradona onun için “Beckham sahada olmak için fazla yakışıklı”, Pele ise “O bir futbolcudan ziyade bir pop star gibi” diyordu. Peki, haksızlar mıydı, yoksa Beckham gerçekten medyatik olduğu için mi büyük takımlarda forma giydi? Dört büyük Avrupa liginde şampiyonluk yaşaması, altı yıl İngiltere milli takımı kaptanlığı yapması sadece yakışıklı ve medyatik olduğu için miydi? Yoksa gerçekten Beckham çok büyük bir futbolcu muydu? Açıkçası biz de bu soruların cevabını tam olarak bilmiyoruz…"

0 yorum:

Yorum Gönder