Irkçı taraftarların attığı muzu klas bir ayak hareketiyle saha kenarına yollayan, sahada sadece 11 rakip futbolcuya karşı değil, binlerce ırkçı taraftara karşı mücadele veren John Barnes’ın futbol hikayesi…
John Barnes, 7 Kasım 1963′te Jamaika’da doğdu. Ordu mensubu olan babası Ken Barnes, sporla o kadar ilgiliydi ki oğluna verdiği John ismi Galli futbolcu John Charles‘a duyduğu hayranlıktan geliyordu. Disiplinli bir çocukluk geçiren John Barnes, herkesin düşündüğünün aksine ona disiplin aşılayan kişi orduda çalışan babası değil annesiydi, boş zamanlarında askeri üste top peşinde koşturuyordu.
1976 yılında babasının, Jamaika ataşesi olarak İngiltere‘ye atanması hayatını tamamen değiştiren ve eğitim hayatına Londra‘da devam eden John, futbolun anavatanında olmasına rağmen bitmek tükenmek bilmeyen enerjisini atmak için okulun rugby takımına giriyordu. Hatta bu bile onu kesmiyor ve çeşitli yüzme yarışlarında da okulunu temsil etmeye başlıyordu.
Ancak asıl istediği şey bu değildi, onu heyecanlandıran tek spor futboldu! Baba Ken Barnes da oğlunun futbola olan ilgisine daha fazla kayıtsız kalamayarak onuPaddington‘da bulunan Stowe Boys Club isimli bir futbol takımına yazdırdı. Orada genç futbolculara sadece iyi futbol oynamanın değil, iyi bir centilmen olmanın da öğretilmesi John Barnes’ın gelecekte dönüşeceği futbolcuyu belirleyen en önemli etkenlerden biri olacaktı. İlk teknik direktörü Ray Sullivan, Barnes’ın amatörlük günlerini şöyle anlatıyor:
İyi bir çevrede, disiplinli olarak büyüyen John Barnes, 16 yaşına kadar Stowe‘da oynamaya devam etti. O, Stowe‘da olgunlaşadursun futbolda görülen siyahi futbolcu sayısı da gittikçe artmaya başlıyordu.
Sayılar artsa da The National Front politik partisinin başını çektiği ırkçı grupların düşüncelerini değiştirmek o kadar kolay olmuyordu. Parti, Londra‘da bulunan Chelsea,Arsenal, West Ham, Millwall gibi kulüplerin çevresinde propagandalar yapıyor ve yayınladıkları Bulldog isimli gençlik dergisinde futbolda ırkçılığı destekleyen yazılar yayımlıyorlardı. Genç John Barnes’ın bu saçmalıklara ayıracak vakti yoktu. Stowe’dan sonra 1980 yılında ilk profesyonel maçına çıkacağı Sudbury Court‘a transfer olanBarnes hakkında ilk izlenimini o zamanki teknik direktörü Des Lawlor’dan dinliyoruz:
Ancak Lawlor fena halde yanılıyordu. Ertesi haftaki maçta şans verdiği Barnes, antrenmanda yaptıklarını gerçek maçta da yapıyordu! Artık yaşıtı olan genç çocuklarla değil, yaşça büyük adamlarla kıran kırana maçlara çıkıyordu. Yine Des Lawlor’dan dinliyoruz:
12-13 yaşlarındayken Barnes‘ı keşfedemeyen yetenek avcıları, iyice pişmeye başlayan bu genç adamın kokusunu yavaş yavaş almaya başlamıştı. 33 maçta yalnızca üç mağlubiyet ve dört beraberlik alan Sudbury‘de; daha önce okul takımının yıldızı olanBarnes gol kralı değildi ve hayır “Yılın Futbolcusu” da seçilmemişti ancak top üzerinde kurduğu mutlak hakimiyetle kötü pasları bile iyi göstererek, 22 oyuncu arasında direkt olarak göze çarpıyordu. Bu sayede Rangers, QPR, Watford gibi kulüpleri sıraya dizen John Barnes ligi Subdury‘de bitirmek istediğini söyleyince, teknik direktör Lawlorbu isteği büyük bir şaşkınlık ve memnuniyetle karşılıyordu.
Sezon sonunda genç oyuncuyu kadroya katma yarışını kazanan taraf Watford oldu.Arsenal taraftarı olan teknik direktörü Des Lawlor, taraftarı olduğu takımın kapısı çalıp bu genç oyuncuya bir göz atmalarını istemişti ancak sadece kulüp sekreteriyle görüştürülenLawlor, asla ciddiye alınmamıştı. Lawlor, hayal kırıklığıyla kulüp binasından ayrılırken şunları söylüyordu:
Arsenal’ın daha sonra yarım milyon pound ödeyerek bile alamayacağı Barnes,Sudbury’ye bağışlanan 15-20 adet forma karşılığında Watford’ın yolunu tutuyordu!Graham Taylor‘ın ellerinde, parlayan Barnes, Watford’daki ilk sezonunda ligde 13 gol atarak takımı İngiltere’nin en üst ligine taşıyordu. Bundan tam 7 ay önce profesyonel olup olamayacağı hakkında en ufak bir ipucuna sahip olmayan John Barnes, tam 7 ay sonra İngiltere liglerinin tozunu atmaya başlıyordu! Ertesi sezon ,henüz 19 yaşındayken, fileleri 10 kez sarsma başarısı gösteren Barnes ve arkadaşları, 1982-82 sezonunda,Premier Lig’i (O zamanki adıyla 1. Lig) 2. sırada bitirerek büyük bir sürprize imza atıyordu. Üst lige çıktığı zaman vitesi artırmakta hiç zorlanmayan Jamaika asıllı İngiliz futbolcunun milli takımla olan çalkantılı ilişkisi 1983’te Kuzey İrlanda karşısına çıktığı maçla başladı.
O günden tam bir sene sonra Barnes ve arkadaşları için Wembley Stadı’nın kapıları açılıyordu. Watford’ın FA Cup finalindeki rakibi Everton’dı. Watford cephesi finali kaybederken maça damga vuran olay Everton’ın kupayı alması değil Barnes’ın sergilediği insan üstü performans oluyordu.
Takım başkanı Elton John, göz yaşları içinde oyuncularını teselli etmeye çalışırken, her ne kadar üzücü de olsa, maçta yaşanan her şey Barnes’ın öğrenme sürecinin bir parçasıydı. Barnes, Sudbury’ye gösterdiği sadakati Watford’dan da esirgemiyor ve genç futbolcu büyük takımlardan aldığı tekliflere rağmen Graham Taylor yönetimindeki takımla yoluna devam ediyordu. 1984 yılında İngiltere Maracana’da Brezilya’yla bir hazırlık maçı oynayacaktı. Brezilya’ya gidecek uçakta National Front sempatizanları da vardı! Gerisini Barnes’dan dinliyoruz:
Herkes Brezilya’nın İngiltere‘yi gösterişli bir oyunla yenmesini bekliyordu ancak onun yerine Maracana’da oynanan maça damga vuran kişi milli forma altında ilk golünü atanJohn Barnes oluyordu. Bu gol belki de onun bütün milli takım kariyerini etkileyecekti: bu golden sonra milli takımda her topla buluştuğunda ondan aynı şeyi yapması beklenecekti. Ancak böyle özel bir golü her maçta atmak onun için bile mümkün değildi!
Attığı gol ne kadar muazzam olursa olsun ırk ayrımından başka bir şeye önem vermeyenNational Front cephesi “Maç aslında 1-0 bitti. O zencinin golü sayılmaz” diyerek galibiyete gölge düşürmeye çalışıyordu ancak Barnes’ın buna cevabı hazırdı:
Aradan geçen iki senede, oyununu giderek daha büyüten Barnes’ın 86 Dünya Kupası’nda milli takıma çağrılması sürpriz olmuyordu. Arjantin’le oynanan tarihi çeyrek final maçında maçı çevirmek için oyuna sonradan dahil edilen John Barnes ve Waddle hamleleri neredeyse işe yarayacaktı. Barnes’ın asistiyle durum 2-1’e gelse de maçı Tanrı’nın (!) yardımıyla kazanan taraf Arjantin oluyordu.
Dünya Kupası’ndan sonra bütün büyük kulüpler onun peşideydi. Barnes her ne kadar o sezonu da Watford’da bitirecek olsa da performansı bu söylentilerden etkilenmiş ve ona artık gitme zamanının geldiğini söyleyen de menajer Graham Taylor olmuştu. John,Watford’da yetenekli bir genç oyuncudan, olgun bir kanat oyuncusuna evrilmişti. Ve bunun kaymağını yiyecek olan takım da Liverpool’du. 1987 yılında, yeteneklerini Anfieldseyircisi için sergilemeye karar verdiği zaman, “Afrika’ya git ve ağaçlarda sallan”şeklinde onlarca mektup alıyor ancak o bu hakaretlerini umursamadığını ve ırkçılığın gülünecek bir şey olduğunu Liverpool’un Noel partisinde Ku Klux Klan kostümü giyerek gösteriyordu!
Liverpool’la Arsenal’a karşı oynadığı ilk maçında klas bir asist yaparak takımın aldığı 2-1’lik galibiyette pay sahibi olarak o mektupları yazanlara ve mektubu yazanlarla aynı kafada olanlara cevabı; her zaman olduğu gibi yine sahada veriyordu. O futbol dünyasındaki ırkçı kesime kazandığı başarılarla cevap verse de tribünlerin saygısızlığı devam ediyordu. 1988 yılında ezeli rakip Everton’la oynanan FA Cup maçında tribünlerden atılan muzu klas bir şekilde saha dışına göndermesi futbol tarihindeki en unutulmaz fotoğraflar arasına giriyordu. Ancak Everton’ın ırkçı olan kesimine verdiği cevap bununla sınırlı kalmayacaktı:
1987-88 sezonunda hem PFA hem de spor yazarları tarafından “Yılın Futbolcusu”seçilirken, Liverpool’la da lig şampiyonluğunu kutluyordu. Liverpool ve John Barnes, aynı sene içinde sadece futbolda değil müzik dünyasında da listeleri alt üst ediyordu:
Bu formu –rapçilik değil futbolculuk formu- doğal olarak Euro 88’de üzerinde oluşan baskıyı artırıyordu. Herkes onun İngiltere’yi sırtlayacağını düşünüyordu fakat Barnesmilli takımdaki şanssızlığını bir türlü kıramayacaktı.
İngiltere grup maçlarında üçte üç yapıyordu: üç maçta üç mağlubiyet! Turnuva sonrasında John Barnes da eleştirilerden payına düşenleri alırken, ertesi sezonLiverpool, ligin bitimine 4 hafta kala şampiyonluğunu bir kez daha ilan ediyordu.
15 Nisan 1989. Dünya futbol tarihinin en kara günlerinden bir tanesi: Hillsborough faciası. Yapılan yanlış yönlendirmeler sonucu oluşan izdiham yüzünden ölen 96 taraftar. O günden önce hiçbir cenazeye katılmamış olan John Barnes, Hillsborough’dan sonraki 5 günde 7 cenazeye katılmıştı:
Takım o sezon FA Cup finalinde Everton’ı 3-2 yendi ancak ezeli rakiplerinin elinden kupayı kazanmış olmak bile o acıyı bir nebze olsun hafifletemezdi. O facia sanki taraftarla kulübü daha da yakınlaştırdı ve Barnes’ı da futbolculuk olarak başka bir boyuta taşıdı ancak rakip taraftarların hatta farkında olmasalar bile kendi takım arkadaşlarının bile ona yaptığı ayrım devam ediyordu. Kendisi anlatıyor:
John, Dünya Kupası sezonunda da sansasyonel performanslar sergilemeye devam ediyordu. Liverpool’daki performansı, milli takım formasıyla gösteremediği için sık sık eleştirilen Barnes 1990 yılında yine ligde şampiyonluk sevinci yaşadı (Bu Liverpool’un Premier Lig’de kazandığı son şampiyonluktu). Coventry City ile oynanan ligin son maçında Barnes, lig perdesini hat-trick’le kapatıyordu. Futbol yazarları tarafından tekrar“Yılın Futbolcusu” seçilirken artık herkes ondan İtalya 90’da takımı sırtlamasını bekliyordu. O da Dünya Kupası için seslendirdiği rap şarkıyla taraftarlara “Göğsümde üç aslan varken, işler ters gidemez” diyerek taraftarlara “Rahat olun” mesajı veriyordu.
Ancak Barnes’ın milli takım laneti o kupada da devam etti ve hiçbir şey o şarkıdaki kadar güzel olamadı. o turnuvada da İngiltere’nin ihtiyacı olan kahraman Barnes olamadı.Belçika karşısında sakatlanınca diğer maçlarda kendini gösteremezken, İngiltere yarı finalde Batı Almanya’ya eleniyordu. Barnes ise 79 kez forma giyme başarısı gösterdiği milli takımda neden başarılı olamadığını şöyle açıklıyordu:
90’lı yılların ortalarında İan Rush’ın kaptanlığında takıma “abilik” yapma görevini üstlenmeye başlayan Barnes; Robbie Fowler, Jamie Redknapp, Steve McManamangibi gençlerle yakından ilgilenerek kulübün geleceğini parlatmaya yardımcı olmaya başlıyordu. Geçirdiği sakatlıklar ve yıllar içinde yavaşlamaya başlayan ayakları artık onun kanattan öldürücü bindirmeler yapmasını engellemeye başlamıştı ve nihayetinde Barnesorta sahanın ortasına evrilmeye çalışılıyordu.
Kaptanlık yaptığı Liverpool’da son büyük maçına 1-0 kaybedilen Manchester United FA Cup finalinde çıkan John Barnes bu maçtan bir yıl sonra Newcastle Unitedtakımına transfer oldu. Barnes, 10 yıllık Liverpool kariyerini 408 maçta attığı 108 gol ve sayısız asistle tamamladı. Newcastle United’la da FA Cup finaline çıkan Barnes ve arkadaşları finalde Arsenal’a 2-0 elenseler de Barnes, o sezon Newcastle takımının en golcü oyuncusu olarak hızını kaybetmiş olsa bile klasının kalıcı olduğunu kanıtlamış oluyordu. 1998-99 sezonunda menajer Kenny Dalglish görevden kovulurken yerine göreve gelen Ruud Gullit ona hiç forma şansı vermeyecek, John Barnes da 1999 yılında ligin yeni takımı Charlton’a transfer olup futbol hayatını orada sonlandıracaktı…
Bu şaşalı kariyerinden sonra çeşitli takımlarda menajerlik deneyimleri yaşayan John Barnes, şu sıralar ESPN’de yorumculuk yapmakta. Ve hala rap yapabiliyor!
0 yorum:
Yorum Gönder