Pages

31 Mayıs 2014 Cumartesi

İspanya'nın İki Yüzü

İspanya, son yılların en başarılı milli takımı. Alt yaş guruplarında da 2002’den bu yana UEFA’nın düzenlediği U-17, U-19 ve U-21 turnuvalarını 10 kez kazandılar. Onlara en çok yaklaşabilenler 4 kezle Hollanda ve 3’er kezle Almanya ile Fransa oldu. Bu açık ara üstünlük tesadüf değil.



Son 3 yıldır İspanyol kulüpleri müthiş bir hızla Avrupa’nın diğer ülkelerine futbolcu gönderiyorlar. Örneğin Avrupa Ligi şampiyonu Sevilla, geçen sezon sonunda Premier League’e 7 oyuncu sattı ve 70 milyon euronun üzerinde gelir elde etti. Bir de üzerine Monaco’ya verilen Kondogbia’dan gelen 20 milyon euro var. Bu oyuncuların 5’i Sevilla altyapısından yetişmişti. Yarı finalde eledikleri Valencia’nın, çeyrek finalde Basel karşısında hat-trick yapan 20 yaşındaki oyuncusu Alcacer de Valencia altyapısından geliyor.
Sevilla’nın başkanı hapiste. Valencia ise geçen sezonu başkansız kapattı. AB, Valencia aleyhine iki suçlamada bulunuyor ve toplamda istenen rakam 110 milyon euroya yakın. İspanya’da kulüplerin ve ligin yönetimi oldukça sorunlu. Irkçılığın yanında geçen sezon şike iddiaları da gündemi ciddi şekilde meşgul etmişti.
İspanya’da kulüp yönetimleri her zaman sorun oldu. Ülkede vergi ve sigorta primi borçları 1,5 milyara yakın. Bunun dışında AB’nin zararların tahsili için peşine düştüğü, yerel yönetimler ve devlet bankaları üzerinden yürütülmüş şaibeli işlemler var. Buna karşılık milli takım muhteşem ve kulüpler de genel olarak hiç fena değiller. Bu karmaşık tabloyu anlamak için bandı biraz geri sarmak gerek.
FOTO1
Başkanı hapiste olan Sevilla, kendisi gibi sıkıntılı günler geçiren Valencia’yı yarı finalde geçip, finalde lanetli Benfica’yı saf dışı bırakarak 2014’ün Avrupa Ligi şampiyonu olmayı başarıyordu
Devletin ilk müdahalesi 1984’te oldu. 1980’li yılların başından itibaren vergi borçları büyük bir probleme dönüşen kulüplerin başkanları ile hükümet arasındaki görüşmeler sonucu LFP doğarken, borçlar yeniden yapılandırıldı ve devlet kulüplere ciddi yardımlar yaptı. Fakat 5 yıl sonra başa dönülmüştü.
1990 Ekim’inde ikinci müdahale geldi. Devlet, bir yasa ile yeni düzenlemelere gitti ve vakıf olan kulüplere şirketleşme zorunluluğu getirdi. Real Madrid, Barcelona, Osasuna ve Athletic Bilbao şirketleşme koşulundan muaf tutuldular. Lig yönetimi ile yapılan anlaşmayla kulüplere yine kaynak aktarımı yapıldı ve artık şirket yapısıyla profesyonelce yönetilecek kulüplerde sorun yaşanmayacağı umuldu.
Ancak bu kez yalnızca başa dönülmesi biraz daha uzun sürdü. Yönetimde profesyonelleşilememesi, lig yönetiminin kulüplerin ekonomik denetimini umursamaması ve devletin de buna göz yumması, sonucu kaçınılmaz kılmıştı. Örneğin 9 milyon sterlin vergi borcundan ötürü Glasgow Rangers’ın İskoçya’da 3 lig birden düşürüldüğü günlerde, 155 milyon euro vergi borcu bulunan Atletico Madrid 40 milyon euro karşılığında Falcao’yu transfer edebiliyordu.
Bu sırada ağır ekonomik kriz altındaki İspanya AB’den yardım istiyordu. AB aptal değil, yardım ediyor ama ülkedeki bozuk yapıların düzeltilmesini talep ediyordu ve bunların arasında futbol da vardı. 7 kulüp AB tarafından dava edilmiş durumda. Batırdıkları milyonlarca euroluk kredileri, alışları sırasında kendilerine garantör olan devlet bankalarına devredip sıyrılmaya çalışan Valencia ve Elche’nin yanı sıra, belediyeden aldığı araziyi belediyeye 54 katı fiyata geri satıp 200 milyon euroyu cebe indirdiği öne sürülen Real Madrid de bunların arasında. Şirketleşmeden istisna tutulmuş 4 kulübün de şirketleşmesi isteniyor ve pek çok Avrupa kulübü uzun süredir bu avantajın, rekabette haksızlık yarattığı şikayetiyle kaldırılmasını istiyordu.
Federasyon liderliği
1984’te LFP’nin doğuşuyla üstteki iki ligin yönetimi LFP’ye geçti ama ülke futbolunun yönetimi federasyonda. Barcelona, Real Madrid, Athletic Bilbao gibi geleneksel olarak başarılı bazı kulüp altyapıları var ancak İspanya’nın üstyapılara da damgasını vuran altyapı başarısının temelinde, kulüplerden ziyade federasyonun kurduğu organizasyon yatıyor.
Ülke altyapısının başında uzun süredir Gines Melendez var. Projedeki aslan payının kendisinden önce Inaki Sáez ve Teodoro Nieto’ya ait olduğunu söylüyor ve iki hocayı da vizyonlarından ötürü övgüyle anıyor. Ama Melendez’in de bu projede çok önemli bir katkısı olduğu da biliniyor. Melendez “İspanya’da konu genç oyuncular olunca kulüplerden daha öndeyiz” diyor rahatlıkla. U-12 dahil olmak üzere 19 bölgede en iyi genç takımlarının katıldığı tüm turnuvalar dikkatle izleniyor. Her yaz Meléndez ve ekibi, onlar için gönüllü çalışan 19 bölgedeki 57 scoutla bir araya gelip İspanya U-15 Milli Takımı için ülkenin en yetenekli 55 futbolcusunu belirliyor (her mevki için 5′er oyuncu). Örneğin İspanya tarihinin en çok kupa kazanan oyuncusu olan Xavi’yi daha Barcelona B’de oynamaya başlamadan önce, 16 yaşında Katalonya bölgesi forması giyerken Tenerife’de  bulmuşlardı.
Meléndez ve adamları 55′er kişilik en iyi U-14 ve U-15 listelerini tamamlayıp, bu oyuncuları onları şekillendirecekleri süreç için topluyorlar. Bu şekillendirme sonucunda da aralarından bazıları “Dünya Şampiyonu” oluyor.
FOTO2
Ülke altyapısının başındaki isim Gines Melendez… O ve ekibi 19 bölgedeki 57 yetenek avcısıyla bir araya gelip İspanya U-15 Milli Takımı için ülkenin en yetenekli 55 futbolcusunu belirliyor.
Listeler nihai halini alınca kulüplere bu genç yıldızların eylül ayında çağırılacağı söyleniyor. Kulüpler oyuncuları göndermeme lüksüne sahip değil. Las Rozas’ta iki gruba ayrılan bu 55 kişilik oyuncu havuzu, eylülden temmuza kadar ayda bir kez üçer gün toplanıyor. Antrenmanlara katılıyorlar, akademik ders alıyorlar ve mesleki ahlak kuralları hakkında eğitiliyorlar. Ocakta listeler 33’er kişiye düşüyor çalışmalara devam ediliyor. Ardından maçlar ve turnuvalar…
Son 12 yıldır İspanya’nın tüm milli takımları 4-2-3-1′i nasıl uygulayacakları ve 4-3-3′e nasıl geçiş yapacakları üzerine eğitiliyor. Bu iki sistem ana hatlarıyla 11 oyuncu için de farklı gereksinimler istiyor. Tekrar eden antrenmanlar sayesinde, bazen 7 yıl birlikte oynayan oyuncularla takım muhteşem bir hale geliyor. Oyuncular topa sahip olduklarında veya topu kaybettiklerinde rakibe nasıl ve ne zaman pres yapacakları, hatlar arasındaki mesafenin ne kadar olması gerektiği gibi konularda sürekli eğitiliyorlar. Topun hızlı bir şekilde çevrilmesi gerekliliğine çok büyük önem veriliyor. Her oyuncudan etrafındaki iki arkadaşının hareketlerinden sürekli haberdar olması ve böylelikle üçgenler oluşturarak maçlarda rakibe sayıca üstünlük kurmaları isteniyor. Kısacası sistem, temeline konulan yeteneği alıp düzene göre yontuyor.
Bu yapı aynı zamanda belli oyuncuların birlikte beş, altı hatta yedi yıl birlikte oynamasını, yaşamasını ve kazanmasını sağlıyor. Örneğin Thiago Alcántara, Isco, Álvaro Morata ve David de Gea 2013 yazında UEFA U-21 Avrupa Şampiyonası’nda kupayı kaldırdığında 4 yıllık bir yenilmezlik serisi elde etmişlerdi (23 galibiyet, 3 beraberlik).
FOTO3
De Gea’nın da kadrosunda bulunduğu İspanya U21 Takımı 2013’te Avrupa şampiyonluğunu kazandı.
Sistem çalışmakla kalmıyor, oyuncular arasında ortaya çıkardığı arkadaşlık bağlarıyla bölgeler ve kulüpler arasındaki engelleri de yıkmayı başarıyor. Bu oyuncular daha 15-16 yaşlarında as takımlardan, dolayısıyla kulüpler arasında ortaya çıkan düşmanlık, saldırganlık ve medya ilgisinden uzaktalar. Kulüpler arasındaki gerilimden önce bu futbolcular arasında bağlar oluşturuluyor. Bu nokta İspanya’nın 3 turnuva zaferinde de önemli bir rol oynuyor. Zaten Del Bosque’nin 2011/12 sezonunda oynanan El Clasico’lardan dolayı Real Madrid ve Barcelona arasındaki savaşı durdurmak için verdiği mücadele de önemini kanıtlıyor.
Meléndez “İlk günden itibaren onlara bazı değerleri öğretiyoruz. Kazanmaya yönelik bir mantalite aşılarken arkadaşlığı, birlikteliği, dayanışmayı ve takım çalışmasını…Kısacası, diğer insanlarla nasıl başarılı bir şekilde yaşayacaklarını ve çalışacaklarını” derken ondan önce bu görevi yürüten Inaki Saez de “Takıma ilk geldiklerinde elbette onları sert bir biçimde uyarmıyoruz. Ama beklentilerimizin de net bir biçimde farkındayız. En büyük avantajımız gelen oyuncuların en iyi olduklarının farkında olması. Ardından buraya gelip diğer kulüplerin en iyileriyle haftalar boyunca karşılaşıyorlar. Yani kulüp seviyesindeki rakiplerden birlikte oynamalarını istiyoruz. Bunun için tutumlarını, bakış açılarını değiştirmek zorundalar ve başaramayanları tekrar çağırmıyoruz. Daha fazla taktire şayan olan nokta ise oyuncuların büyük bölümünün iki ezeli rakip Barcelona ve Real Madrid’den geliyor olması. Bazı teknik adamlar da dahil olmak üzere Casillas ve Xavi arasındaki dostluğa şaşıranlar mevcut. Kulüpleri rakip olduğu için birbirlerinin boğazlarına sarılmaları gerektiğini düşünenler var. Saçmalık… Sahada kazanmak için üzerinize düşeni yapmalısınız ama kramponları çıkarınca gerçek hayat başlıyor ve arkadaşlığa gereken değeri vermelisiniz” diyor.
Gerard Pique de milli takımda aldığı eğitimin kendisi için önemini “Kariyerim boyunca bir çok yetenekli oyuncuyla karşılaştım. Barça’da daha o yaşlarda büyük yıldız gözüyle bakılan, Ballon d’Or’u kazanmak için adaylardan biri gibi olan çocuklar gördüm. Fakat bize öğretilen kurallara uymadılar, kendilerini futbola adamadılar. Yetenek o seviyeler için çok önemlidir ama ne kadar yetenekli olursanız olun sadece bununla bir yere varamazsınız. Çok yetenekli olmasanız da ortaya ciddi bir efor koyarak birşeyler kazanabilirsiniz. Fakat eğer çok yetenekliyseniz, iyi bir futbol eğitimi aldıysanız ve iş etiğinin yanı sıra kadrodaki takım arkadaşlarınızı da kardeşiniz gibi görüyorsanız elde edemeyeceğiniz hiçbir başarı yoktur” sözleriyle anlatıyor.
Eğitici eğitimi
İspanyol federasyonu, tıpkı Almanya ve Fransa’da olduğu gibi oyuncuları eğitecek olan eğitmenlerin eğitimine de büyük önem veriyor. Antrenörlük diplomaları, zorlu ve detaylı bir eğitim sonunda başarılı olanlara veriliyor. Federasyon Başkanı Villar “Altyapılar için son derece yetenekli teknik ekipler bulmayı başarıyoruz. Bu da oyuncuların yararına oluyor. Avrupa ve dünya şampiyonluklarını kazanan oyuncular, işte bu yaklaşımın ürünleri” diyerek konuya verdikleri önemi vurguluyor ve ekliyor “Üç temel öge var: Oyuncuların sahip olduğu yetenek, teknik ekip ve kulüplerinde yaptıkları günlük çalışmaları milli takımda uluslararası tecrübeye dönüştürmeleri.”
Türkiye’dekinin üçte biri kadar profesyonel kulübü olan İspanya’da UEFA diplomalı antrenör sayısı, Türkiye’nin 60 katı! İspanya, UEFA’nın en üst lisansı olan UEFA pro-lisansına sahip en çok antrenörlü ülke. Sadece UEFA pro-lisans sahibi antrenör sayısı bile Türkiye’deki UEFA pro-lisans, A lisans ve B lisans sayısı antrenör toplamının 5 katı. Ve İspanya’nın nüfusu Türkiye’nin üçte ikisinden az…
Ülkede güçlü geleneklere sahip kulüp altyapıları da mevcut ve Barcelona’nın La Masia’sı Hollandalıların dokunuşu sonrasında belki de dünyanın en ünlü altyapısı. La Masia, temellerini Ajax’ın De Toekomst’undan alıyor ve İspanyol Federasyonu da bu temelin verdiği ‘alttan üste tüm yapılarda aynı oyunu oynama’ ilkesini kendine uyarlamış durumda.


Bugün İspanya futbolunun uyguladığı “alttan üste tüm yapılarda aynı oyunu oynama’ ilkesinin temelleri Barcelona altyapısı La Masia çıkışlı.

Geçmişte İspanyol kulüpleri altyapıları zaman zaman önemsedi, zaman zaman da görmezden geldi. Ama şu dönemdekulüpler altyapılarına sıkı sıkıya sarılmış durumda veana etken, Almanya’da yayıncının batışında da benzerinin görüldüğü gibi ekonomik kriz. Kulüplerin; halkın vergileriyle ve sürdürülemez yapılarıyla yaşatılmaya devam edildiği sürece, sadece hazır oyuncu bulmaya odaklandıklarının sayısız örneklerinden biri olmuştu İspanya. Artık geleceğe çok daha büyük umutlarla bakabiliyor ve umudun kanıtı var…

0 yorum:

Yorum Gönder