Pages

9 Haziran 2014 Pazartesi

Grup: D


D grubunda İtalya, İngiltere, Uruguay ve Kosta Rika bulunuyor...

İTALYA

italya kapakKültürel miras olan Catenaccio’yu terk eden İtalya, artık fazlasıyla farklı, saldırgan ve genç bir takıma sahip. Yine bir büyük turnuvada daha favori değiller ama çoğunlukla yaptıkları gibi, ezber bozmaya her zaman hazırlar Kültürel miras olan Catenaccio’yu terk eden İtalya, artık fazlasıyla farklı, saldırgan ve genç bir takıma sahip. Yine bir büyük turnuvada daha favori değiller ama çoğunlukla yaptıkları gibi, ezber bozmaya her zaman hazırlar


ita kadro
Kaleciler: Gianluigi Buffon (Juventus), Mattia Perin (Genoa), Salvatore Sirigu (Paris Saint-Germain)
Savunmacılar: Ignazio Abate (Milan), Andrea Barzagli (Juventus), Leonardo Bonucci (Juventus), Giorgio Chiellini (Juventus), Matteo Darmian (Torino), Mattia De Sciglio (Milan), Gabriel Paletta (Parma)
Orta sahalar: Alberto Aquilani (Fiorentina), Antonio Candreva (Lazio), Daniele De Rossi (Roma), Claudio Marchisio (Juventus), Marco Parolo (Parma), Andrea Pirlo (Juventus), Thiago Motta (Paris Saint-Germain), Marco Verratti (Paris Saint-Germain)
Forvetler: Mario Balotelli (Milan), Antonio Cassano (Parma), Alessio Cerci (Torino), Ciro Immobile (Torino), Lorenzo Insigne (Napoli)
2012 Avrupa Şampiyonası finaline gidilirken manşetlere çıkan slogan şu oluyordu: Defans mı yoksa atak futbol mu? Buradaki defansif takım, elbette ki İtalya oluyordu. Hücum takımı ise İspanya… Ne var ki o günün istatistiklerinin söyledikleri çok farklıydı. Gök Mavililerin turnuva boyunca kaleye gönderdiği şutlar, hücum girişimleri neredeyse İspanya’nın iki katıydı. İtalya Cesare Prandelli yönetimi altında bir evrim yaşamıştı. Artık topu rakibine vererek kendi yarı alanında beklemeyen, gerektiği zaman ön alanda pres yapan, çok adamla hücum eden bir İtalya izliyorduk. Ve izlemeye de devam edeceğiz.
Catenaccio, İtalyanların yegâne bakış açısı sanılabilir. Öyle ki kültürlerinde Roma İmparatorluğu dönemlerinden bu yana “İşgallere karşı savunmak” var. Ancak onların futbola bakışı tek bir tabirle özetlenecek nitelikte değil. İtalya, sporcu psikolojisi ve antrenman metotlarında en ileri teknolojiyi kullanan bir futbol ülkesidir. Takım kurgusu, uyumu, tutkusu forma numaralarının üstündeki isimler değişse de “değişmez” olan unsurlardır. Cesare Prandelli’nin İtalya’sı da belki eskiye nazaran daha ofansif karakterli olabilir. Ama yine de İtalya’yı asıl farklı kılan etken yıllardır değişmiyor: Takım olarak hareket etmek.
İtalya’nın oyun tarzı ve oyun içindeki sıkça sistem değişimi, Serie A’da şampiyonluğa 10 yıllık üye olmuş gibi gözüken Juventus’la benzerlik taşıyor. Sahaya sürdükleri takım hem 4-3-1-2, hem 4-3-3, hem de 3-5-2 sistemlerini oynayabiliyor. Burada anahtar rol De Rossi’ye ait. Romalı, sisteme göre ya defansif orta saha ya da libero olarak sahne alıyor. Prandelli burada muhtemelen rakibe göre seçimler yapacaktır. Grupta mutlaka kazanması gereken maçlarda Balotelli’yi iki hücumcu kenar forvetle destekleyecektir. İtalya’nın bu turnuva öncesindeki en büyük avantajı çok yönlü oyun tarzına sahip olması. Ancak çok fazla merkez orta saha oyuncuları kullanma ve topa sahip olma konusunda İspanya kadar etkili değiller. Bazen o özellik, onları gereksiz şekilde yavaşlatan bir etkene dönüşebiliyor.
andrea-pirloTakımın yıldızı
Normalde bu bölümün satırlarına, topu iki direk arasından geçirmeyi
meslek edinmiş bir forvet veya karşısındaki savunmacıya çalımlarıyla
lokal anestezi yaşatan kanat oyuncusu yazılır. Ancak Gök Mavililerin
futbolunu renklendiren isim takımın merkezinde yatıyor: Andrea Pirlo.
İtalya, son Dünya Kupası’nda ciddi bir hayal kırıklığı yaşatmış, grubu
Yeni Zelanda’nın da arkasında sonuncu olarak noktalamıştı. Bunun en
büyük nedeni, Pirlo’nun turnuvaya sakat başlamasıydı. Pirlo bir takım için
sıradan bir “Yaratıcı orta sahanın” çok ötesinde. En dar zamanda kendisini
topa gösterecek bir lider, bir akıl… Onun dokunuşuyla şekillenen ataklar,
diğerlerine nazaran çok daha etkili olabiliyor. Çünkü Pirlo pas atarken sadece
topun gittiği bölgeyi değil, bir sonraki hamleyi de düşünerek hareket ediyor.
Lorenzo InsigneGözler onda
Napoli, Lavezzi’yi yüklü bir bonservis bedeliyle Paris Saint Germain’e satarken gözü pek de arkada kalmamıştı. Çünkü Serie B’de Zeman’ın Pescara’sıyla parıldayan genç bir İtalyan, çok şey vaat ediyordu. Lorenzo Insigne, özellikle de geçtiğimiz sezon Benitez’in sisteminde harikalar yarattı. 4-3-3’ün sol kenarında aldığı her topla ezber bozdu, tabelaya sıkça etki etti. Son dönemde İtalya’nın böylesi turnuvalarda en önemli yaratıcı gücü Antonio Cassano oluyordu. Usta oyuncu bu turnuvaya yetişebilmek için ölümcül bir diyete girmiş olabilir, ancak yine de formasını Insigne’ye kaptırma tehlikesiyle karşı karşıya. Napoli’nin çocuğu, şayet Prandelli’den o özel görevi alırsa Balotelli’nin saha içindeki en büyük destekçisi olacaktır. Hele de bazı maçlarda diğer kanadına Cerci’yi alırsa, İtalya’nın maçları tadından izlenmez!
Cesare PrandelliTeknik direktör
“Brezilya, İspanya, Arjantin ve Almanya… Bunlar güçlü takımlar ve biz onlardan biri değiliz, bunu artık kabul edelim. Turnuvanın en iyisi olamayız ama en iyiyi yenen bir takım olabiliriz!” Cesare Prandelli’nin bu sözü aslında sadece futbola değil hayata bakışını özetliyor. Hayat onun için neyi zorlaştırırsa zorlaştırsın, hep daha fazlasını istemek ve bunun için savaşmak… Belki de bu yüzden teknik adamlık kariyerinde çok büyük kulüpler çalıştırmadı ama gurur duyacağı başarılara imza attı. Calciopoli skandalı sebebiyle lige -15 puanla başlayan Fiorentina’yı UEFA’ya taşımış, sonraki sene Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya yükseltmişti. Bayern Münih’in attığı ofsayt golü olmasaydı, çok daha fazlasını yaşatabilirdi. Prandelli, İtalya’da da mucize yaratmaya devam etti. En önemlisi de bunu İtalya’yı, İtalya gibi değil “Prandelli gibi oynatarak” başarmasıydı.
İNGİLTERE
ingiltere kapakİngiltere bu kez farklı. Gerçekten farklı. Kadro çok genç ve oyuncular, üzerlerinde baskı hissetmiyorlar. Belki bu kez ikinci tura dahi çıkamadan elenecekler ama belki, böylesi göründüğü kadar kötü değildir

ing kadro
Kaleciler: Joe Hart (Manchester City), Fraser Forster (Celtic), Ben Foster (West Bromwich Albion)
Savunmacılar: Leighton Baines (Everton), Gary Cahill (Chelsea), Phil Jagielka (England), Glen Johnson (Liverpool), Phil Jones (Manchester United), Luke Shaw (Southampton), Chris Smalling (Manchester United)
Orta sahalar: Ross Barkley (Everton), Steven Gerrard (Liverpool), Jordan Henderson (Liverpool), Adam Lallana (Southampton), Frank Lampard (Chelsea), James Milner (Manchester City), Alex Oxlade-Chamberlain (Arsenal), Raheem Sterling (Liverpool), Jack Wilshere (Arsenal)
Forvetler: Rickie Lambert (Southampton), Wayne Rooney (Manchester United), Daniel Sturridge (Liverpool), Daniel Welbeck (Manchester United)
Geleneksel sorunlarından arınmış bir İngiltere’nin başında Roy Hodgson’ın olacağı kimin aklına gelirdi ki? Nihayetinde, göreve gelişinin ertesi gününde, Cockney aksanıyla alay eden manşetler atılan birinden bahsediyoruz. Hodgson’a dair beklentiler en başından itibaren çok düşüktü ve öyle ki, İngiltere, orta kalite rakipler karşısında dahi topa sahip olamadığında, o alıştığımız yıkıcı yorumlarla pek karşılaşmıyorduk. Yani, ne bekliyorduk ki? Garip bir şekilde, bu ‘iddia’sız İngiltere, o bitmek bilmeyen kötü havayı dağıtmak üzere belki de nesillerdir bekleniyordu. 4-4-2’yi eleştirenlere Dortmund’un da bu şekilde oynadığı cevabını vermesi gibi, Hodgson’ın pek çok davranışı hala kötü şakalara konu olabiliyor; lakin bundan önemlisi, sakin ve ‘düşük profilli’ tavrının, ülke milli takımını ciddi ölçüde rehabilite edici etkisi. Bir düşünsenize; futbolcu eşlerinin, yaşlanan kadronun konuşulmadığı, ve hatta Lampard’la Gerrard’ın aynı takımda etkin görev paylaşımı yapabildiği bir Dünya Kupası olacak! İngiltere, 1958’den bu yana ilk kez bu kadar genç bir kadroyla turnuvaya katılıyor ve bu oyuncuların pek çoğu, yeni nesil, teknik ve taktik yönü güçlü oyuncular. Kadronun ne kadar genç olduğuna dair sadece şu örneği vermek yeterli olabilir: Barkley ve Wilshere, 2002 Dünya Kupası’nı okulda izlediklerinden bahsediyorlar. Garantici ve 4-4-2 dizilimine bağlı bir hoca olarak bilinen Hodgson, genç oyuncu grubu tercihi dışında bir diğer sürprizi de bu noktada yapmıştı. İngiltere’nin ilk 11’inin ne olacağını gerçekten kimse tahmin edemiyor. Kaleci, geri dörtlü, Gerrard ve Rooney’nin yerleri garanti, peki ya sonrası? Hangi dizilimle oynayacakları, 4-2-3-1 mi, yoksa 4-3-3 mü, bunu dahi tam olarak bilemiyoruz. Şunu söyleyebiliriz ki, Hodgson rakibe göre değişikliğe gitmekten hoşlanıyor ve en genel hâliyle, oyunu domine edemeyeceğini bildiği güçlü rakiplere karşı üçlü orta saha kullanırken, diğer durumda 4-2-3-1’i tercih ediyor. Lakin bu da değişebilir. Kadroda, aynı takımlardan, en başta da Liverpool’dan, çok fazla oyuncu var ve özellikle ‘Liverpool şablonu’, İngiltere’nin Dünya Kupası’ndaki A plânı olabilir. Şunu biliyoruz ki, bu İngiltere fazlasıyla yeni ve gerçekten hiç de fena değil. Ama İngilizler umut etmek istemiyorlar. Bundan gerçekten çok çektiler ve bir daha geri dönmek yok.
wayne rooneyTakımın yıldızı
Elbette Wayne Rooney. Bazıları için, İngiltere’nin iyi bir Dünya Kupası geçirmesi doğrudan Wayne Rooney’nin performansına bağlı. Rooney, bir süredir büyük turnuvaların en büyük hayal kırıklığı ve bu kez, bir bahanesinin olamayacağından bahsediliyor. Rooney’nin oyuna katkısı, hücum hattının en önündeki eleman olması veya hemen forvetin arkasında oynamasına bağlı olarak ciddi ölçüde değişkenlik gösterebilir, ve artık çok daha kesin olarak biliyoruz ki, Rooney, o ikinci adam olarak oynadığında gerçekten dünya çapında bir oyuncuya dönüşüyor. Hodgson şu sıralar muhtemel bir Sturridge – Rooney partnerliğinden bahsediyor, herkes için en iyisi olacak. Keza Sturridge’den daha formda ve tek forvet oynamaya daha müsait başka bir oyuncuları da yok.
jack wilshereGözler onda
Belki biraz suni bir gündem, ama gözlerin Jack Wilshere’de olacağını söyleyebiliriz. Başta Gerrard olmak üzere, ‘lider’ konumundaki pek çok oyuncu tarafından sürekli ‘gelecek’ şeklinde lanse edilen Wilshere, İngiltere orta sahasında topla en fazla haşır neşir olabilen oyuncu ve özellikle de orta sahayı üçlemeleri gerektiğinde, farklı bir opsiyon sunacak kişi bilhassa o olacak. Buna karşın, yeri garanti olan Gerrard’ın yanındaki doğru tamamlayıcı Wilshere olmayabilir. Dribbling yetisi yanında, konsantrasyonu üst seviyede olduğu takdirde gerçek bir savasçıya da dönüşebiliyor lakin bu yeterli gelmeyebilir ve daha enerjik, pozisyon bilgisi daha yüksek bir oyuncu tercih edilebilir. Wilshere bir yana, özellikle de Lallana veya Welbeck gibi daha az adı zikredilen oyuncular arasından bir ‘x-factor’ çıkabilir.
roy hodgsonTeknik direktör
İngiliz futbol dergisi ‘When Saturday Comes’, milli takımı meşhur Jekyll and Hyde romanı üzerinden görmeyi uygun görmüş. Roy Hodgson’ı bir karede ‘bilge, deneyimli, sofistike Avrupalı’, diğerindeyse ‘1930’lerde kalmış Cockney’ olarak gösteriyorlar. Epey eğlenceli, ama durum gerçekte de bundan pek farklı değil. Konu İngiliz futbolcusu veya menajeri olduğunda, bakış açıları bir anda değişebilir ve zıt duygular en uç kutuplarda belirebilir. Kariyerini uzun yıllar yurt dışında sürdüren nadir İngilizlerden biri olan Hodgson, buna karşın oyun stratejileri kısır bulunan biri olarak biliniyor ve pek de saygıyla karşılanmıyordu. Şu anda durum değişmiş gözüküyor ama her an, yeniden tersine dönebilir. Hodgson, ilk milli takım deneyiminde İsviçre’yi 28 yıl aradan sonra 1994 Dünya Kupası’na taşımayı başarmıştı.
URUGUAY
uruguay kapakLuis Suarez, Edinson Cavani gibi her futbolseverin hayallerini süsleyen yıldızlara sahip Uruguay, dört yıl önce yaşattıkları başarının daha üstüne çıkmak ve hatta Maracano Darbesi’ni tekrarlamak için savaşacak!

uruguay kadro
Kaleciler: Fernando Muslera (Galatasaray), Martin Silva (Vasco da Gama), Rodrigo Munoz (Libertad).
Savunmacılar: Maximiliano Pereira (Benfica), Diego Lugano (West Bromwich Albion), Diego Godin, Jose Maria Gimenez (both Atletico Madrid), Sebastian Coates (Liverpool), Martin Caceres (Juventus), Jorge Fucile (Porto).
Orta sahalar: Alvaro Gonzalez (Lazio), Alvaro Pereira (Sao Paulo), Walter Gargano (Parma), Egidio Arevalo Rios (Morelia), Diego Perez (Bologna), Cristian Rodriguez (Atletico Madrid), Gaston Ramirez (Southampton), Nicolas Lodeiro (Botafogo).
Forvetler: Luis Suarez (Liverpool), Edinson Cavani (Paris St-Germain), Abel Hernandez (Palermo), Diego Forlan (Cerezo Osaka), Christian Stuani (Espanyol
Dünya Kupası Güney Amerika Elemeleri’nde Ekvador’un ardında 5’inci sırada yer alarak Kıtalararası play-off oynama şansını elde eden Uruguay, Ürdün karşısında hiç zorlanmadı ve daha turun ilk maçında deplasmanda 5-0’la kazanarak adını Dünya Kupası’na yazdırdı. Tabarez’in öğrencileri bundan dört yıl önce harika bir derece elde etmiş; birçokları için sürpriz başarıya imza atarak yarı finale kadar yükselmişlerdi. Yine turnuvanın “Gizli favorilerinden” biri olarak görülebilirler. Belki o günlerde attığı gollerle o harika rüyanın görülmesini sağlayan Diego Forlan formdan düşmüş olabilir. Ancak bugünün Uruguay’ı takım resmini çok daha iyi sergiliyor. Güney Afrika 2010’da daha çok 4-3-3 sistemiyle sahne alan ve Forlan, Cavani, Suarez üçlüsüyle hücumunu santrfor kökenli oyuncularla harmanlayan Uruguay, eleme maçlarında 4-4-2 dizilişiyle oynadı. Oscar Tabarez orta sahasındaki iki ismi defansif karakterli oyunculardan seçiyor ve bunlar çoğunlukla Diego Perez ve Arevalo oluyor. Ancak kenarlarda Stuani ve özellikle Cristian Rodriguez’in varlığı önemli. Onlar Uruguay’ı savunma takımı görünümündeyken de hücumda etkili olan bir takıma çeviriyor. Cristian Rodriguez, kanatlardaki patlayıcı, delici özelliğiyle takımın süperstarı Luiz Suarez’i rahatlatan bir göreve sahip. Rakip savunmacılar sadece “Gezgin forvet” modelindeki Suarez’e değil, kanatlara da önlem almak zorunda kalıyor. Bu durum, Uruguay’ı merkezde kilitlenmemesini sağlayan bir etken… Tabarez’in hala Forlan’lı 4-3-3 gibi alternatif bir B planı söz konusu. Rakibi zayıf gördüğü zaman ikili orta sahadan birini, daha hücuma yönelik bir oyuncu olan Loderio’yla değiştirebiliyor. Uruguay’ın turnuvadaki en büyük kozu elbette ki her koşulda çözüm üretebilecek kaliteye sahip Cavani ve Suarez ikilisi. Birçok takım golü yakalama uğruna “Hücumda çabuk çoğalma” planları yapacakken, onlar tek başlarına tabela değiştirecek yeteneklere sahipler. Zayıf tarafları ise orta saha oyuncularının tek bir özelliğe yönelik olmaları… Ellerindeki seçenekler ya direkt olarak defansif ya da fazlasıyla ofansif tarafı ağır basan orta sahalardan oluşuyor.
luis suarezTakımın yıldızı
Aslında Dünya Kupası’nda oynama şansı riske girmiş olsa da doktorlar müjdeyi verdi, Luis Suarez’i o büyük sahnede izleyeceğiz. “Hala çocukken sokakta denediğim numaraları yapıyorum” diyen Luis, heyecanlı, tutkulu stilini hiç kaybetmiyor. Sahada ne yapacağı kestirilemiyor ve zaten bu onun en büyük farkı; öngörülemezlik! Rahatlıkla adam eksiltiyor, çerçeveyi gördüğü anda keskin gol vuruşları yapabiliyor… 2010 Dünya Kupası’nda ülkesi sürpriz sayılacak başarıya imza atmıştı. Luis Suarez ise o başarının altındaki damgaya sahipti, Tabarez sanki her maç öncesinde “Topu verin şu 9 numaralı çocuğa, gerisini o halleder!” demişti. Yine değişen çok fazla bir şey olmayacak. Luis Suarez yine topu ayağına alacak ve bu sezon çoğu kez yaptığı gibi, gözlerimizi ekrana kilitleyecek!
Cristian RodriguezGözler onda
Cristian Rodriguez’i en çok Porto – Beşiktaş maçında İbrahim Üzülmez’in baskısına dayanamayıp gördüğü kırmızı kartla hatırlarız. Ancak özellikle Uruguay’ın Güney Amerika Elemeleri’ndeki performansıyla o hatıraların üzerini örtmeyi başardı. Atletico Madrid’de pek fazla 11 fırsatı bulamasa da “İlk 14” için önemli bir kulübe silahı olan Rodriguez, Uruguay için çok daha değerli bir oyuncu. Tabarez genellikle onu 4-4-2’nin solunda oynatıyor ve takımının hücum yönü Rodriguez’in oynadığı kanat oluyor. 28 yaşındaki oyuncu bir kanat oyuncusu olmasına rağmen gole de oldukça yakın. Hemen yanı başında Gaston Ramirez’in beklediğini düşünürsek, turnuva boyunca kötü bir performans sergileme lüksünün olmadığını da söylemeliyiz. Rodriguez, belki takımının sembol isimlerinden biri değil ancak onun performansı, Uruguay’ın derecesinde direkt faktör olacak.
Oscar TabarezTeknik direktör
67 yaşındaki Oscar Tabarez, futbolculuk günlerinde bir stoperdi. Futbolu bıraktıktan sonra kısa bir süre öğretmenlik yaptı. Teknik direktörlüğündeki en önemli çıkışını ülkesinin takımlarından Penarol’le gösterdi. 1987 yılında Penarol’le kariyerinin ilk ve tek Copa Libartadores Kupası’nı kaldıran Tabarez’in 1992 yılında bir de Boca Juniors’la Arjantin şampiyonluğu var. Uruguaylı teknik adamın Avrupa’da işleri pek de yolunda gitmedi. Arrigo Sacchi’den devraldığı Milan teknik adamlığı koltuğu, kariyeri için en büyük fırsattı. Tabarez, 2006 yılından bu yana Uruguay’ın başında. 2010’daki yarı final başarısının da mimarı olan kurt hoca, ilk 11’inde bol hücumcu kullanmasına rağmen takımını savunmaya yönelik oynatmasıyla da dikkat çekiyor. Belki de bunun nedeni, kendiliğinden gol atma becerisi olan forvetlere sahip olmasıdır…
KOSTA RİKA
Costa Rica's players celebrate a goal against Panama during their 2014 World Cup qualifying soccer match at the National Stadium in San JoseTemel felsefesi defans yapmak üzerine kurulu olan Kosta Rika, bir yandan gol yememeyi düşünürken diğer yandan da Bryan Ruiz ve Joel Campbell’a gol arayacak. Teknik direktör Jorge Luis Pinto’ya çok iş düşüyor!

kosta kadro
Kaleciler: Keilor Navas (Levante), Patrick Pemberton (Alajuelense), Daniel Cambronero (Herediano)
Savunmacılar: Johnny Acosta (Alajuelense), Giancarlo Gonzalez (Columbus Crew), Michael Umana (Saprissa), Oscar Duarte (Club Bruges), Waylon Francis (Columbus Crew), Heiner Mora (Saprissa), Junior Diaz (Mainz 05), Cristian Gamboa (Rosenborg), Roy Miller (New York Red Bulls)
Orta sahalar: Celso Borges (AIK Stockholm), Christian Bolanos (Kopenhag), Oscar Esteban Granados (Herediano), Michael Barrantes (Aalesund), Yeltsin Tejeda (Saprissa), Diego Calvo (Valerenga Oslo), Jose Miguel Cubero (Herediano)
Forvetler: Bryan Ruiz (PSV Eindhoven), Joel Campbell (Arsenal/Olympiacos), Randall Brenes (Cartagines), Marco Urena (FC Kuban Krasnodar)
Turnuvanın en defansif takımlarından birisiyle ilgili satırları okuyor olacaksınız birazdan. Evet Yunanistan’tan bile… Taktiğe büyük önem veren Kosta Rika, 5’li savunmanın önüne 4’lü orta sahayı koyarak sahaya çıkıyor. İleride geleceğin yıldız adaylarından birisi olacağına inanılan Joel Campbell, kaptan Bryan Ruiz ikilisi ile ‘çözüm odaklı’ çalışan Kosta Rika tutkulu bir oyun sergiliyor. Eleme grubunu ABD’nin ardından ikinci sırada tamamlayan ekip 10 maçta sadece 7 gol yedi. Anahtar oyuncular üzerine kurulu, sakin ve zeka ile oynanan bir futbol yapısına sahip olan Kosta Rika’nın ileri uçlarındaki oyuncuların iş bitiricilik özellikleri onların Brezilya biletini kolay almasını sağladı. Ancak forvetteki yıldızları Alvaro Saborio’nun sakatlığı nedeniyle turnuvada forma giyemeyecek olması teknik direktör Jorge Luis Pinto’nun planlarını biraz bozdu. Defansif yönüyle dikkat çeken Kosta Rika’nın en büyük handikabı oyuncuların fiziksel olarak çok güçlü olmamaları. Özellikle savunma hava toplarında zaaflar yaşasa da bunu kaleci Navas’ın formu kapatacaktır.
yildiz oyuncuTakımın yıldızı
Takımın kaptanı ve 10 numarasıBryan Ruiz. Belçika ve İngiltere maceralarının ardından PSV’de kendisini buldu. Oyunu yönetimi ve özellikle sağ çizgide kendini kaybettirdiği anlarda yarattığı pozisyonlar ile Kosta Rika’nın en büyük silahı. Duran topların başına geçtiğinde de etkili vuruşlar yapabiliyor. Topu ayağından almak zor, sakinliği ve başarılı pasları da cabası. Milli takımda kaleden biraz uzak daha çok golcüleri besleyen bir rolde oynuyor. Bu açıdan bakıldığında zorlu gruptan çıkmaları için bol bol asist yapması gerekecek Bryan Ruiz Gonzalez’in..
gozler ondaGözler onda
Bonservisi Arsenal’de bulunan geçen sezonu Olympiakos’ta kiralık geçiren Joel Campbell aslında Bryan Ruiz bu kadar iyi olmasaydı takımın yıldızı konumuna yazılabilecek bir isimdi. Ancak 21 yaşındaki forvetin Dünya Kupası performansı sadece bizi değil menajerleri de meraklandırıyor. Müthiş sürati, her geçen gün gelişen top kontrolü ve çerçeveyi tutturma konusunda kendisine zaman zaman sıkıntılar yaşatsa da çoğunlukla üzmeyen şut performansı Campbell’i Saborio’nun yokluğunda Kosta Rika’nın gol silahı haline getiriyor. İtalya, İngiltere ve Uruguay’la aynı grupta yer alan ülkesinin gol atma konusundaki açlığında ocağın başına geçmesi gereken şef ta kendisi…
Teknik direktör
Jorge Luis Pinto. Kıtada belki de milyonlarca insanla adaş olan Jorge Luis Pinto, savunma futbolunu iyi bilen hocalardan. Kapanırken oyunu -kimilerine göre- çirkinleştirmeyen ancak kaybetmemek için gol yememek gerektiğini de asla unutmayan hoca, taktik disipline büyük önem veriyor. Saha içi dizilimin bozulması ve görevlerin yerine getirilmemesi konusunda pek affı yok. Maça agresif başlamasını istediği takımının skor avantajından sonra sakince savunma yapmasından yana. Grupta bu taktik tutmaz. Taktik dehası olarak anılan Pinto’nun alternatif planları illa ki vardır. Tek problemi, oyuncularına biraz fazla söz hakkı tanıması…

0 yorum:

Yorum Gönder