ALMANYA
Son dönemde yetiştirdiği farklı neslin çıraklık ve kalfalık dönemlerini geçen Avrupa ve Dünya şampiyonlarında geride bırakan Almanların deneyim sahibi yeni ekolünün ustalık döneminden beklentisi 24 yıllık özlemi dindirerek kupayı dördüncü kez müzesine götürmek
90’ların sonunda fikri bazda oluşan yeniden yapılandırmanın ilk sonuçlarını 2010 yılında gerçekleşen Dünya Kupası’nda alan Almanlar, hedeflerini yükseltmiş olsa da 2012 Avrupa Şampiyonası sonrası yükselişinin sekteye uğradığını söyleyebiliriz. Sakatlıklar, savunma hattında yaşanılan sıkıntıların yanı sıra oyunun kaderini belirleyecek olan kaptan Lahm’ın 30 yaşından sonra farklı mevkide görev yapması ile sistem çıkmazlarının yanı sıra formsuzluklar Joachim Löw’ün son iki yılda yaşadığı sorunların sadece bir bölümünü oluşturuyor. Son dönemde sakatlanan Lahm ve Neuer’e Khedira gibi pek çok oyuncunun da sezon içi sakatlıklarla boğuşup ritmini bulamamasının eklenmesi Almanya’nın en önemli sorunu olarak turnuva öncesi göze batıyor. Hummels’in forma girmesi ile Mertesacker’in düzenli bir şekilde Premier League’de oynaması son iki yılda yaşanılan tandem sorununu kısmen gidermiş olsa da Lahm’ın merkeze çekilmesi durumunda her iki kanat bekinin de devşirme ya da tecrübesiz genç yetenek ile kapatılacak olması Almanların hücumunu da derinden etkileyecek. İlkay Gündoğan gibi Mario Gomez’in de yaşadığı ağır sakatlık sonrası kadroya dahil edilmemesi ile beraber Klose’nin yaşı da düşünüldüğünde ofansif ön alan oyuncuların bolluğunda Joachim Löw “sahte dokuz” formatını da düşünecektir belki ama bugüne kadar olan önemde Almanların bu oyun sistemi ile vasatın üzerine çıkamadığını da söyleyebiliriz.
Öte yandan oyunun kaderini değiştirecek yaratıcı oyuncuların fazlalılığıyla beraber kadro kalitesinde Löw ile geçirilen üç turnuvaya göre artış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yıllar sonra uluslararası kupa kazanma başarısı da yakalayan Lahm ve Schweinsteiger’in tecrübesi ve Mesut Özil, Schürrle, Khedira, Mertesacker gibi oyuncuların farklı liglerdeki deneyimleri de artı olarak Almanların hanesine yazılabilir. Beklerde yaşanılan kıtlık ile ön üçlüye alternatif oyuncu sayısının fazlalığı Löw’ün kadro kurmada sıkıntı yaşamasına ve her maçta en az bir yıldızı yedek bırakmasını da zorunlu kılıyor. Almanlar hedefini yükseltti belki ama son iki yılı baz aldığımızda umutların da geçmiş yıllara göre azaldığını söyleyebiliriz.
Takımın yıldızı
Philipp Lahm kariyeri boyunca sağ ve sol bek olarak oynadığı takımların başarısına doğrudan katkı yapmış olsa dahi hiçbir zaman dünyanın en iyileri arasında gösterilmeyen kaptan bu takımın tartışmasız yıldızı. Hangi bölgede oynarsa oynasın ortalamanın bir hayli üzerinde olan istikrarlı performansı ile takımın kalbi olan Lahm aynı zamanda 6. büyük turnuvasına katılım göstererek tecrübesi ve liderlik vasfıyla da öne çıkacak. Khedira’nın sakatlık sonrası performansına göre nerede oynayacağı belirlenecek olan Lahm’ın kariyerinde eksik olan bu büyük kupa için son şansı. Turnuva öncesi yaşadığı sakatlık sonrası var olan yegane sorun ise yeniden ritmini bulması. Bir savunma oyuncusu olmasına rağmen bek ya da merkezde olması Almanların hücumunun ağırlık merkezini belirleyecek. Guardiola’nın “Çalıştığım en zeki oyuncu” diye tanımladığı Lahm tecrübesi ve oyun zekâsı ile Almanların kupaya giden yolda en büyük yardımcısı olmaya aday.
Gözler onda
Mesut Özil iyi başlasa da sezon içerisinde düşüş yaşadı. Mario Götze ise Thomas Müller ve Chelsea’den Schürrle gibi düzenli olarak forma şansı bulamadı. 36 yaşındaki Klose’nin yaşı Podolski’nin sakatlık arası derken Almanların ön alanda sezonu en iyi geçiren ismi olarak elinde sadece Marco Reus kaldı. Eğer bu turnuva geçen sezonun kısa özeti olacaksa Marco Reus istikrarlı performansı ile Joachim Löw’ün en büyük kozu olacak. Üç ofansif orta saha adayına Podolski, Müller, Schürrle, Götze, Mesut ve Draxler ile beraber toplamda 6 adayın olduğu yerde Marco Reus hariç yeri garanti olan bir başka oyuncu da bulunmuyor. Bu sezon oynadığı 44 resmi maçta 23 gol 23 asist ile oynayan kenar forvet, Dünya Kupası’nın öne çıkaracağı yıldız adayları arasında. Sakatlığı nediyle kadrodan çıkartıldı ve Dünya kupasında yok!
Teknik direktör
2012 Avrupa Şampiyonası’na kadar Jöachim Löw’ün Alman milli takımındaki kariyeri masalsı bir servüven şeklinde gerçekleşti. Birisinde yardımcı teknik direktör olarak katılım gösterdiği toplam 4 büyük turnuvada 3 yarı final 1 final oynayarak yeniden yapılanma esnasında başarılı performansıyla göz doldursa da bu turnuvada kupa hariç her sonuç başarısız olarak hanesine yazılacak. Almanların futbol kültürünü değiştirecek ölçüde oyununu farklılaştıran, sonuç futbolundan güzel futbola doğru geçişi sağlayan Löw’den Almanların tek beklentisi kupa. Üçlü savunmadan “Sahte dokuz” formatına kadar 4-2-3-1’in dışına çıktığı her müsabakada sonuç beklentilerin altında kaldı. 2012 Avrupa Şampiyonsı yarı final maçında İtalya karşısında çıkardığı kadrodan taktiksel içeriğe kadar geçen iki yıl içerisinde hiç olmadığı kadar eleştirilen Löw’ün turnuva performansı uzatılan sözleşmesine rağmen kaderini belirleyecek.
PORTEKİZ
Elemelerin gevşek, büyük turnuvaların sürpriz takımı olan Portekiz, Cristiano Ronaldo önderliğinde bu kez geçtiğimiz turnuvaların da bir adım ötesine geçmek niyetinde.
Portekiz, grup elemelerindeki gevşekliği sebebiyle her turnuva öncesi hak ettiği saygıyı görmekte zorlanır. Eleme performansı ve kimliği biraz Türkiye’yi de andırır bu açıdan. Kendinden alt seviyedeki takımlara gereksiz puan kayıplarıyla zaman zaman hayat memat maçlarına dahi çıkar ama play-off’tan da olsa turnuva sahnesine çıktığında Portekiz her daim çeyrek final ve ötesine aday bir takımdır. Üstelik eski çalkantılı günlerinin aksine kaptan Cristiano Ronaldo etrafında tamamen kenetlenmiş, takım olmayı başarmış ve oyun stili netleşmiş bir Portekiz var. Bunda da en büyük pay sahibi şüphesiz Paulo Bento.
Ronaldo’ya, “Goller ketçap gibidir” aforizmasını kastıran verimsiz Carlos Queiroz günlerini çoktan unutturan Bento, Ronaldo’nun en başarılı olabileceği, elindeki malzemeye en uyumlu takımı buldu ve bu takımla Euro 2012’de yarı final, öncesinde Dünya Kupası’nda çeyrek final görüp iki turnuvanın da şampiyonu olan İspanya’ya burun farkıyla yenildi. Üstelik bu turnuvada başka bir faktör de devrede olacak: Seyirci.
Portekiz adına göz ardı edilen detaylardan belki de en önemlisi Brezilya’da çok ciddi bir tribün desteğine sahip olacak. Zaten Portekizce konuşulan bir ülkede oynayacakları gibi, Portekiz’le doğrudan göbek bağı bulunan milyonlarca insan Brezilya’da yaşıyor. Final oynadıkları Euro 2004’e en yakın ortamı 10 yıl sonra, Güney Amerika’da bulacaklar. Ayrıca Ronaldo çok daha tecrübeli, diri ve artık Lionel Messi ile bitmek tükenmek bilmeyen çekişmesinde fark yaratabileceği alanın Dünya Kupası olacağının farkında.
Paulo Bento’yla kanıksanan, hızlı hücumlara dayalı Ronaldo 4-3-3’üne bu sezon büyük oyuncu potansiyelini göstermiş William Carvalho’nun eklenmesiyle Portekiz turnuvanın en izlenesi ekiplerinden bir tanesi olacak. Takımın 8 numarası, beyni Joao Moutinho’nun Monaco’da sallantılı bir sezon geçirmiş olması elbette istenilen bir durum değildi ancak toplamda diri bir Portekiz izleyeceğimiz aşikar… Yarı finalde kupayı hedefleyen bir Portekiz görürseniz hiç şaşırmayın.
Takımın yıldızı
Dünya Kupası’na giden 32 takım arasında ekip içinde en dominant isim kim diye seçime gidilse muhtemelen Cristiano Ronaldo tek başına iktidara gelir. Portekiz’in her şeyi olan Cristiano Ronaldo bunu zorlamayla değil, performansı ve takıma bağlılığıyla herkese gösterdi. Sakat sakat girip maçın skorunu değiştirip 20. dakikada kenara gelecek kadar milli takıma bağlı olan Ronaldo, hem halk hem de takım içine çok seviliyor. Takım tamamen onun yetenekleri ve güçlü yanları üzerine kurulmuş durumda. Her şey onun en iyisini yapması üzerine dizayn edilmiş ve bu hızlı hücumlara dayalı sistem turnuva formatına çok uygun. Eğer Ronaldo sakatlık ya da başka özel bir durumdan etkilenmezse kaptan gemisini Temmuz ayının ortalarına kadar Brezilya sularında tutabilir.
Gözler onda
Turnuva genelinde gözlerin kimde olacağını bu sezonki Portekiz Ligi performansıyla William Carvalho çoktan belirledi. Yılların hanedanı Porto’nun önünde Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılım biletini cebine koyarak tarihi bir başarıya imza atan Sporting’in genç iskeletindeki en değerli oyuncu olan 22 yaşındaki William, insanüstü fiziğini inceci, fiziğinden hiç beklenmeyecek tekniğiyle birleştirerek Avrupa’nın zirvesindeki ekipleri peşine takmayı bildi. Brezilya’daki Dünya Kupası da onun için büyük bir sahne olacak. 25-30 milyon eurolarla anılan etiketini daha da yukarılara çıkabilir. Elbette doğrudan skor bulma, gol atma konusunda eksikleri bulunsa da bu yeni nesil Yaya Toure adayını futbolseverlerin ve Avrupa devlerininturnuvada yakın takibe alacağına şüphe yok.
Teknik direktör
Portekiz kariyerinin ilk günlerinde katı ve tutucu tavrı, belli bir oyuncu grubu dışındaki isimlere kapalı oluşu ve kendi kafasındaki sistemin dışındaki alternatiflere karşı esnek olmayışı sık sık eleştiriliyordu ancak Paulo Bento o günleri çoktan geride bıraktı. Euro 2012 sonrası iyi bir kontrat alarak yetkisini pekiştiren Bento, kaptan Cristiano Ronaldo’nun oyun stiline en uygun yapıyı kurmayı başardı ve alameti farikası olan hızlı hücumcu 4-3-3’üyle artık rüştünü ispatladı. Son turnuvada az kalsın tarihin en iyi milli takımı tartışmalarının favorisi olan İspanya’yı eleyeceklerdi. Rakiplerine karşın kadro derinliği konusunda sıkıntılar yaşıyor. Özellikle bir türlü bulunamayan 9 numara ve savunmada Pepe ile Alves’in yedeğinin olmayışı başını ağrıtıyor ama Paulo Bento yıllardır bu işi iyi idare ediyor. Bir adım ötesi mümkün…
GANA
Son Dünya Kupası’nda yarı finalin eşiğinden dramatik bir şekilde dönen Gana bu turnuvaya da oldukça güçlü geldi.
Afrika kıtasının son yıllardaki en istikrarlı takımı gücünden çok fazla şey kaybetmemiş formasyonuyla tekrar karşımızda. Mısır’ı playoff maçlarında sürklase edip kupaya katılmaya hak kazandılar.
Black Stars lakaplı Batı Afrika ekibi Kwesi Appiah’la birlikte dinamik ve dirençli kimliğini devam ettiriyor. En belirgin planları topu ayaklarında tutmak. Hücum bölgesine sabırlı ve takım hâlinde ulaşmayı tercih ediyorlar. Beklerin ve orta saha oyuncularının sürekli desteği dönen topların da hızlı tehlike yaratmasına engel oluyor.
Gana’nın en büyük artısı Essien ve Muntari gibi iki A sınıf isme sahip olması. Kariyerlerinin top dönemlerini yaşamıyor olsalar da sahadaki varlıkları inanılmaz derecede güven veriyor diğer oyunculara. Andre Ayew’in ve Gyan Asamoah’ın da tecrübeleri bu iki oyuncuyu tamamlayan diğer pozitif durumlar.
Son iki Afrika Kupası’nda ortaya çıkan, antrenör Kwesi Appiah’ın da çözüm bulmakta zorlandığı bireysel savunma hataları takımın en büyük belası. Eskişehirsporlu Akaminko’nun da eşlik ettiği defans hattı her an bombayı patlatacak potansiyelde. Gana’nın Portekiz ve Almanya’yla aynı grupta olduğunu da hesaba katarsak çok fazla dikkatli olmaları gerektiği aşikar.
Takımın yıldızı
Takımın yıldızı olarak belki Boateng’i de yazabilirdim fakat her Afrika Uluslar Kupası öncesi milli takımdan kaytarıp Dünya Kupası zamanı ortaya çıktığı için kaptan Gyan Asamoah’ı yazmak daha doğru olacak. 2010 Dünya Kupası çeyrek final maçının son saniyelerinde o penaltıyı gole çevirse Gana, futbol tarihine adını destansı bir şekilde yazdıracaktı. Kariyerinin en iyi zamanında kalabalık ailesini geçindirmek için Birleşik Arap Emirlikleri’ne transfer oldu. Şimdi tekrar dünya sahnesinde. Tarihi zor da olsa tekrar rötuşlamak onun elinde.
Gözler onda
İsveç liginde patlama yaptıktan sonra Spartak Moskova’ya transfer olmuştu Abdul Majeed Waris. Moskova’daki yarım dönemden sonra Valenciennes’e kiralandı. 15 maçta attığı 9 golle dikkatleri tekrar üzerine çekmesi ve yükselttiği milli takım performansı onu Kwesi Appiah’ın gözdesi yaptı. Birçok kez Gyan Asamoah’la birlikte ileri uçta görev alan 22 yaşındaki oyuncu ilk 11 çıkmasa dahi her zaman büyük bir silah olarak kadroda yerini alacak.
Teknik direktör
Yıllarca yardımcı antrenör ve alt yaş takımları hocası olarak çalıştığı Gana artık Kwesi Appiah’a emanet. Oyuncularla muazzam bir diyaloğu var. Milli takım için nazlanan Prince Boateng ve diğer yıldızları her zaman iyi idare etti. Takımı yüksek profilli de olsa Almanya ve Portekiz’in olduğu, Klinsmann’ın Amerika’sının da hiç yabana atılamayacağı grupta işi çok ama çok zor. Küçük mucizelere ihtiyacı var.
ABD
Brezilya’ya akıllarda çok sayıda soru işaretiyle gelen ABD, her Dünya Kupası’nda yaptığı gelişimi 2014’te de sürdürebilecek mi? Jürgen Klinsmann, bu konuda, milli takım tecrübesi yüksek oyuncuları, Michael Bradley, Clint Dempsey ve Jozy Altidore’a güveniyor
Jürgen Klinsmann’ın prese ve tempoya dayalı oyun sistemi ABD kadrosu için biçilmiş kaftan. Takımın bekleri Michael Parkhurst ve DeMarcus Beasley’nin ofansif yönlerinin kuvvetli olması Birleşik Devletler’in etkili kanat akınları yapabilme şansını veriyor. Orta sahada Jermain Jones, Beşiktaş’ta beklenileni veremese de milli takımda her zaman belli bir seviyenin üzerinde oyun sergiliyor ve savunmada üzerine düşeni yerine getiriyor. Takımın beyni konumundaki Michael Bradley’nin MLS’de iyi bir sezon geçirerek kupaya gelmesi ABD’nin bir diğer avantajı. Landon Donovan’ın olmadığı hücum hattında Jozy Altidore’ın Sunderland’de geçirdiği verimsiz sezon Klinsmann için en büyük sorun. Clint Dempsey’nin yanına Altidore yerine Hollanda’da harika bir sezon geçiren Aron Jóhannsson’u görürsek şaşırmamak gerek. Alman teknik adamın Avrupa’da forma giyen fakat vasat altı sezon geçiren futbolcularından gerekli verimi alamama ihtimali de bir diğer önemli sorun. ABD’nin Gana, Almanya ve Portekizli gruptan çıkabilmesi için elemelerde yaşadığı oyun içerisindeki istikrar sorununu Brezilya’da devam ettirmemesi gerekiyor.
Takımın yıldızı
Sekiz yıl önce henüz 18’indeyken Hollanda ligine adım attığında onun Avrupa futbolundaki en başarılı Kuzey Amerikalılardan biri olacağını kimse düşünmüyordu.Michael Bradley, Heerenveen’de geçirdiği iki sezonda attığı 16 gol hücumda ne kadar verimli olabileceğini gösterdi. Hollanda’nın ardından Almanya’da da İtalya’da da orta sahanının iki yönünde de ne kadar faydalı olabileceğini ispatladı. Roma’nın alternatifleri bol orta sahasında devamlı forma giyemeyeceğini anlayıp MLS’e geri dönmesi kariyeri için bir iniş gibi görünse de beklentilerin çok fazla olduğu bir takımda sezona iyi başladı Brezilya’ya formda geliyor. ABD’nin hücumdaki beyni o olacak, atakları o yönlendirecek.
Gözler onda
Bu turnuvada ABD Milli Takımı’nın muhtemelen en fazla konuşulan ismi olacak Jozy Altidore. AZ Alkmaar ile geçirdiği harika iki sezon ve attığı 50 golle Sunderland’in kendisine büyük paralar ödemesini sağladı. Fakat İngiliz ekibinde forma giydiği 38 maçta sadece 2 gol atabildi. Üstelik de sadece gol yollarında etkisiz kalmadı, takımının oyuna da olumlu bir katkı yapamadı 24 yaşındaki futbolcu. Milli takımın eleme maçlarına ise kötü bir başlangıç yapan ve son eleme turuna kadar gol kaydedemeyen Altidore, son 7 eleme maçında ise 4 kez fileleri havalandırdı ki, bu gollerden biri ABD için hayati önem taşıyan Honduras maçında galibiyeti getirmişti. Jürgen Klinsmann, Londan Donovan’ı almadığı bir kadroda ona fazlasıyla güveniyor.
Teknik Direktör
Turnuvadaki teknik adamlar içerisinde belki de futbolculuk kariyeri en ihtişamlı olanı Jürgen Klinsmann olsa gerek. Almanya’ya 2006’da turnuvanın en keyif veren futbolunu oynatmasına rağmen istediğini elde edemeyen Klinsmann için 2014’te ABD ile bir şeyler başarmak teknik adamlık kariyerinde bir üst seviyeye geçmesi açısından çok önemli. Alman teknik adam, ABD futbol tarihinin en önemli hücumcularından Londan Donovan’ı kadrodan keserek turnuva öncesinde en fazla konuşulan teknik direktörlerden biri olmayı başardı. Buna karşın hücum özellikleriyle tanınan ve kariyerini rakip ceza sahsı etrafında geçirmiş DeMarcus Beasley’den 30 yaşından sonra sol bek yapması ve bundan da olumlu sonuç alması, yaşlı Birleşik Devletler takımını gençleştirerek turnuvaya getirmesi Klinsmann’ın teknik adam olarak farklı yanını ortaya koyuyor. ABD Futbol Federasyonu Alman teknik adama sonuna kadar güveniyor olmalı ki sözleşmesini 2018 sonuna kadar uzattı.
0 yorum:
Yorum Gönder